Sonra tahterevalliye takıldı gözüm. Kim bilir kaç gündür bir yanı havada bir yanı yerde kalmıştı. Kendini tartamamak üzerine tasarlanmış bir oyuncaktı sonuçta. Hiç iki yanı yan yana ve dengede duramasın diye icat edilmişti. Çok acıdım tahterevalliye, Ayşegül. Ayağının uyuştuğunu düşündüm. Biz insanlar bir uzvumuz uyuşunca onu hissetmeyiz ya Tahterevallinin de ayağını kaybettiğini sanmasından korktum. Gidip uyuşan ayağını yukarı kaldırdım. Diğerini aşağı indirdim. Aşağı indirdiğim tarafa da, 'Hadi şimdi biraz da sen taşı' bakışı fırlattım. Sonra etrafa korku dolu başka bir bakış fırlattım. Tahterevalliye gönderdiğim bakışı kimse gördü mü diye Delirdikten sonra sorun yok da delirmek üzereyken delil bırakmak istemeyiz hiçbirimiz.
Bir merdiven gıcırtısı duymak istedim. Eski bir merdiven gıcırtısına duyulan hasret, en çok da ekşi bir meyveye duyulan hasrete benziyordu. Eski bir merdivenin gıcırdama sesi dolsaydı kulaklarıma ve o sesin aslında gıcırtı değil de çığlık olduğunu yalnız ben bilseydim. Anılarını taşımakta zorlanan, yıkılmak ile kalmak arasındaki bir merdivenin ağlama sesi... Liflerine hava kaçmış bir merdivenin ağlama sesi sanki bana iyi gelecekti. Benim de liflerime soğuk hava kaçmıştı.