Arkamı dönüp yürüdüm. Aydınlık geceydi hatırladığım. Dünya yeni bir
oluşun eşiğindeydi sanki. Öyle hissediyordum, içim kıpır kıpırdı. Bir
yanardağ kaynıyor ya da kabuk kırılıyordu. Coşkulu, güçlü bu çağrıyı ilk
kez duyuyordum. Kararımı vermeliydim. Ne olacaksa olmalıydı. Biri
suya atladı, yardım edin! diyen ses ayaklarıma dolandı. Durdum. Artık
bu oyunlara son vermek gerekiyordu. Yardımcı karakter olarak
yaşamaya devam mı edecektim yoksa hayatımın kahramanı olmayı mı
seçecektim? Geriye bakma diye bir ses geldi kulağıma. Ellerimi cebime
sokup yürüdüm.
Mehmet Kahraman öyküleri için ne denebilir ki? Yılların birikimi ve
gözlemiyle kaleme aldığı öyküler, insanoğlunun tüm zayıflıklarını,
çelişkilerini, umutlarını, aldanışlarını psikolojik derinliğiyle ortaya
koyuyor. Güncelin içindeki hayat barındıran ayrıntıları dil oyunlarına
girmeden, sıfatlara boğmadan anlatıyor. Ne anlattığı kadar nasıl
anlatacağı üzerine de düşünüyor yazar. Bu yüzden hikâyeleri okurun
içinde paskal üçgeni misali büyüyen bir demete dönüşüyor. Dilin
etkileyici ve kıvrak oluşu sayesinde öyküler alıp götürüyor bizi.
Kahraman, ele aldığı konularla insan olduğumuzu duyurmak istiyor.
Aldatma Ustası kendimize itiraf edemediğimiz ama içimizde taşıdığımız
ne varsa onunla yüzleşmeye çağırıyor bizi. Aldatmaya hazır oluşumuza
karşın aldanmaya meyilli yanlarımıza ışık tutuyor. Burada aldatan kim?
Veya aldanan? Her şeyin iç içe geçtiği bir çağda aldatan ve aldananın
aynı kişi olması gerçeği...