. İslamî öğreti ve entelektüel yapısı, soyutluktan ve zihinsel tasavvurdan çıkmış tıpkı tüm sosyal ekoller gibi- amelî bir sorumluluk şeklini almıştır. Özellikle toplumsal hayatta veya bu teorik tartışmaların her birinde olsun, insan hayatı için nasıl bir projesi olduğu, onun için ne hedeflediği ve bu hedefe ulaşmak için nasıl bir yol tuttuğu açısından araştırılmalı, üzerinde düşünülmeli ve tahkik edilmelidir.
Bir diğeri, İslamî düşünce meseleleri, birbirine bağlı ve bir bütünün parçaları, her biri dini oluşturan parçalardan biri ve bu bileşimin unsurlarından biri olarak görülmeli ve diğer parça ve unsurlarla uyum içinde ve bağlantılı -diğer parçalarla ayrı ve irtibatsız değil- bir şekilde incelenmelidir ki, bu ilkeler totalde dinin her yönüyle bir taslağı olarak tanınmalı ve şüphelerden arınmış insanın birkaç boyutlu hayatıyla uyumlu bir ideoloji haline getirilmelidir. Diğer bir tanesi de İslamî ilkelerin ispat ve anlaşılmasında, dinin temel dayanak ve metinleri bunların kaynağı olmalıdır
Şahsi görüşler ve eğilimler ya da zihnî ve fikrî varsayımlar ve benzeri şeyler değil. Böylece araştırma ve tahkik sonuçları doğrudan “İslamî” olsun, bunun dışında hiçbir sonuç elde edilmesin. Bu amacı elde etmek için, Kur’an dayanılacak en kâmil ve sağlam kaynaktır: “Ona ne önünden ne ardından bâtıl gelemez” ve “Biz kitabı her şeyin
açıklayıcısı... olarak indirdik.” Bu elbette bize emrettiği derin düşüncenin ışığı altında gerçekleşecek olan bir şeydir.