Şükrü Karaca şairdi. Tek şiir yazsaydı bile şairdi. Şairdi ama alışageldik şairler gibi kendi fildişi kulesinde mısraları, mazmunları, kafiyeleri, vezinleri ile uğraşan salt şair değil... Elini taşın altına koyan ve ülke meseleleri etrafında, üstelik de en zıtları buluşturan bir yaratıcı entelektüalizmin siperi şair... Siperi ve temsilcisi... Lütfi Şehsuvaroğlu
Bir ateşe yakınlaştım. Hz. Musa'nın Tur dağında ilâhi ışığı ateş sandığında söylediği sözdür ânestü nârâ. Yanar ve ânestü nârâ dersiniz. Yanmanız bitmemiştir çünkü. Yandıkça ateşe yakınlaşırsınız. Sevgiliye yaklaşmak, ateşe yaklaşmaktır. Ateşin üstünde durmaktır. Murâdına ermek, sürekli aramayı gerektirir. Murâdınıza erdikçe, muradınıza eremezsiniz. Ahmet İnam
Şükrü Karaca, elbette Hz. Musa değildi, ama Hz. Musa'nın gördüğü ateşi hep yüreğinde, damarlarında hissetmiş ve o heyecanla şiirler yazmıştı. Na't ve Münâcât'ında da o ateşin yangını vardır, diğer şiirlerinde de. Çünkü hayatı bir ateş olarak yana yana yaşamış biriydi o. Tokat'ta Düğün Var şiiri, sanki Tûr Dağı'ndaki Len terânî (Beni göremezsin) hitabının, beşerî yansımasının acısı ve ateşiyle yazılmıştı. Namık Açıkgöz