Sayısız nedenle yaşanabilir aşk acısı, ama çıkagelişi temyizi olmayan bir ceza gibidir. Kimileri Werther gibi, sağ çıkamaz. Kimileri hayatta kalır; suskun ya da şikâyetçi, insanlar içinde ya da bir başına Ama aşk acısı çeken herkes biraz kahramandır. En feci felaketle yüzleşilmiş, sevilen yitirilmiştir. Bu badireyi atlatmak, insanlık durumu içerisinde bir menzili daha kat etmektir: Orpheus gibi sevgiliyi ardımızda bırakıp cehennemden geri döneriz. Ama aşkta bir aldanma payı vardır hep. Ötekinde idealleştirdiğimiz bir imgeyi, arzularımızın yansımasını buluruz. Acı bu idealin imbiğinde damıtılır. Hakikatle yüzleşme anı gelir çatar, acıda kişi kendini tanır.
Tristan ve İsolde, Genç Werther'in Acıları, Romeo ve Juliet gibi edebiyat klasiklerinden olduğu kadar sinemadan, popüler kültürden ve kendi psikanalitik ve klinik deneyimlerinden de yararlanan psikanalist Patrick Avrane Aşk Acıları'nda bu insani dramın dinamiğini sahneliyor. Freud ve Lacan gibi önde gelen kuramcıların aşk, fetişizm ve narsisizm üzerine yazdıklarını tartışıyor. Sevilen varlığı kaybetmenin acısı asla unutulamasa bile aşk acısının nasıl yaşanıp geride bırakıldığını akıcı, capcanlı bir metinle anlatıyor.