Batı; değiştirdi, dönüştürdü. Farklı dillere, dinlere, geleneklere, kültürlere hayat hakkı tanımadı. Bütün dilleri, kültürleri, dinleri kendine benzetmeye ve tekleştirmeye çalıştı. Bütün Doğu toplumlarını ve halklarını modernizm dininin mü'minleri hâline getirdi. Eğer farklı kültürler kendine uymamışsa onlara barbar, bilimsel değil, az gelişmiş dedi ve onları aşağıladı. Bu aşağılamayı da maalesef, aşağıladığı toplumların kendi aydınlarına yaptırdı. Böylece bütün dünyada silahsız, görünüşte zorlama olmaksızın, köklü bir dönüşüm başlattı. Halklara, bu dönüşümü halk kendi isteğiyle yapıyor izlenimi verdi. Dünyanın her köşesinde; mevsim, iklim farklılıkları ve coğrafi farklılıklardan kaynaklanan ihtiyaçlara bakmaksızın, herkese kola içirtti, hamburger yedirtti, aynı müziği dinletti, aynı pantolonu giydirtti, aynı tıraşı yaptırttı.
Bütün dünyayı, onların zenginliklerine saygı duymaksızın dönüştüren Batı, bu dünyanın parçası olan Osmanlı sonrası coğrafyaları da değiştirmekte, tahrip etmektedir. Bu çerçevede, Batı'nın saldırısına, Osmanlı sonrası Balkanlar da maruz kalmaktadır. Dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi Batı, burada da aynı usulleri kullanmakta, Balkanları dönüştürüp buradaki Osmanlı mirasını aşındırırken bunları özendirerek yapmakta, tabiri caizse kaleyi içten fethetmeye çalışmaktadır.
Bu anlamda Balkanlardaki Batı kuşatması öncelikle; internet, diziler, medya ve kilise üzerinden geleneksel kültürün aşındırılması yoluyla sürdürülmektedir. Bu şekilde devam ederse Balkanlardaki Osmanlı mirası eriyecektir, zaten erimektedir de. Buna çare aranmazsa Balkanlardaki Osmanlı mirası ortadan kalkacak; bu süreç, şu an zaten kısmen de olsa var olan, Anadolu'yu da dönüştürecektir.
Zaman, geleneksel kültüre sahip çıkma, tarihî zenginlikleri koruma, bu yolla da bütün dünyayı değiştirme, dönüştürme, geleneksel kültürlere saygısızlık yaparak onları eritme sürecinde olan vahşi Batı'yı durdurma zamanıdır.
Unutmayın! Geleneksel kültüre sahip çıkarak bunu durduramazsanız bu saldırı süreci bir gün çocuklarınızı da elinizden alacaktır.
-Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu-