Osmanlı İmparatorluğu'na baktığımızda günümüzün ‘malzeme'si olan bazı olayların ya da şahısların hâlâ konuştuğunu görürüz, Şeyh Bedreddin gibi. Onun devrimci paranteze alınması ‘romantik komünist' Nâzım Hikmet'in 1936'da yazdığı Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı'yla başlar ve bu kurgu, gerçeğin yerine geçer, Bedreddin Mahmud, ‘çözülemeyen bir tarih problemi'ne dönüşür. Samet Altıntaş, tarihin yanlış tarafına düşen Rumeli çocuğu Şeyh Bedreddin'i, Seyyid Hüseyin Ahlatî'nin müridini, Musa Çelebi'nin kazaskerini, melamet hırkasına gizlenen Varidât'ı, İmparatorluğun ilk sufi direnişini, ‘dünü bugüne bağlayarak' anlatıyor. Ben Şeyh Bedreddin, her şey ben yaşarken oldu!