Nadide, adı gibi eşi benzeri bulunmayan, Halide Nusret´in deyimiyle "bir rüya ve hülya ikliminden" çıkıp gelmişe benzeyen, asil, onurlu ve fedakâr bir kadındır. Doktor eşi Hâmid Bey ve üç çocuğuyla birlikte mutludur. Ancak bu mutluluk kendisinden yaşça küçük, ünlü bestekâr Dündar´a rastlamasıyla sona erecektir.
Halide Nusret´in gerçek bir hikâyeden yola çıkarak kaleme aldığı bu roman, Cennet´ten Cehennem´e düşen bir ailenin sade fakat feci alınyazısını konu alıyor
Aşkla, ihanetle, gururla, tutkuyla ve sadakatle örülmüş bu hikâyede günümüzden çok şey bulacak; bir selvi kadar güçlü, aynı zamanda narin olan Nadide´nin hüzünlü öyküsünü bir solukta okuyacaksınız
"Bu esere ´Roman´ demek bilmem ki doğru mu?..
Bui zavallı bir gönül ve ömür hikayesidir; Cennet´ten Cehennem´e düşen bir ailenin sade, fakat feci alınyazısı!
Ben bu sergüzeşti, aysız bir temmuz gecesinin çok yıldılı gökleri altında bizzat kahramanının ağzından dinlemiştim. Bu toprağın değil, bir rüya ve hülya ikliminin mahlukuna benzeyan o bembeyaz kadına, bu hikayeyi yazacağıma dair söz de vermiştim.
Bugün o, artık son ve ebedi rüyasına dalmış bulunuyor
Kendisine verdiğim söz, şimdi benim için mutlaka ödenmesi gereken kutsal bir borç mahiyetini aldı.
İşte bu satırlarla ben, o borcu ödemeye çalışıyorum."