Bir insanın dini; İslam, Hristiyanlık, Yahudilik, Budizm, Şintoizm, Hinduizm, Bir insanın mabedi, cami, kilise, sinagog, dagaba (Budist kutsal yapıları) Bir insanın dili; Türkçe, Kürtçe, Arapça, İngilizce, Farsça, Fransızca olsa Bir insanın ırkı; Türk Kürt, Arap, Laz, Çerkez, Pomak, Bir insanın cinsiyeti; kadın veya erkek, Bir insanın derisi siyah, beyaz, sarı, kırmızı, Bir insanın mezhebi, Maturidi, Eşari, Şii, İbadi, Mutezili, Hanefi, Caferi, Şafii, Hanbeli, Malikî; Bütün insanların inançları ne olursa olsun “İNSAN” olmaları hasebiyle; canı, ırzı, malı, fikirleri, nesli korunmaya layık ve saygındır. Bu sayılanların hepsinin farklı olduğuna inanan fakat birilerinin başkalarını düşman veya hain olarak ötekileştirmeden farklılıklarımızı sahici olarak içselleştirecek bir zihin dünyasına her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır. İnsanların farklı olma tercihleri vardır ve bu tercihlere tahammül edilmelidir. Çünkü farklılıklar birbirini sevdiği gibi, Allah da zatında "tekliği" yarattıklarında "çeşitliliği" seviyor. Bazı fikirler veya inançlar bize göre “hakikat” olmaz, olmayabilir. Fakat bizim “batıl” bildiğimiz inanç sahipleri inançlarını yaşamada “özgür” olmalıdır. Bu özgürlüğü “…Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin…” (Kehf, 18/29) âyeti ile Allah veriyor. Hata ve günahların sorgulanması kendisine karşı işlenen Allah tarafından ahirette yapılacaktır. İnsanın bu alana müdahalesi de söz konusu değildir. Bu dünyada çoğunluk ve baskın olma, haklı olmak anlamına gelmemektedir. Kur'ân, onların çoğu iman etmezler, şükretmezler, akletmezler, düşünmezler diyerek "çoğunluğa" her zaman itibar etmez.