Kurtuluş savaşımızı içine alan bir roman yazmayı düşünmüştüm. Dostlarım, gezip dolaştığım yerlerde tanıdıklarım bana anılarını anlattı, bir kısmı da özel notlarını vermek nezaketini gösterdi. O günler böylece yaprak yaprak önüme döküldü... Köylüler vardı kanla, köpükle yoğrulmuş topraklar üzerinde; yaşları çok ilerlemişti. Kimisi susuyor, kimisi de, Ya, işte böyle!.. diyordu sadece... Ben onları deşmeye çalışıyordum; karşımdakiler ise rüyasız geçen bir uykunun sonundaki insanlar gibi tüm gecenin nasıl olduğunu anlamak için hâlâ bakışlarını gezdiriyorlardı etraflarında. Çal köyü, Zafertepe, ilerde Dumlupınar susan köylülerin yanında, Biz buradayız dercesine geçmişi seriyordu ufuklarımıza. Çal'da Atatürk'ün haritasını üzerine koyup savaşı izlediği kağnıyı görünce ağlamıştık için için. Bitmiyordu ki savaşın yapıldığı yerler. İnönüler, Uşaklar, Afyonlar, Aydınlar... Hep dolaşıyorduk, binlerce kilometre... Geride ise Ankara vardı. Ankara bir bozkırdı. Orada, Kalaba'da bir adam Ayaş sırtlarından gelen tüfek seslerini dinleye dinleye yalnızlığın buruk acısını, iradenin çırpınışını tadıyordu.