"Kimsesiz yollarda gözledim seni. Hiç kimseye demedim. Sessizce bekledim. Gün doğarken bir serçe uçururdum gönlümden, neredesin, hangi dağda, hangi yolda bilmeden... Neredesin? Kaç zaman oldu? Hep seni bekledim. İlle de sen. Sadece sen... Duyduğum her silah sesi ya sanaydı ya da senden. Kalbi tetik durmak nedir bilir misin? Bir an değil. Bir gün değil... Her sabah yılankavi yolların sonundaki vadiden yukarıya, dağlara bakarım. Her akşam dağ gölgeleri küçük ilçemize vurduğu vakit, dağımızı anarım. Çay sensiz acı. Gün sensiz ıssız. Yol önümde açık ama menzilin yönü kayıp. O sebepten, ben kimsesiz yollarda gözledim seni. Sessizce bekledim. Diledim..."
Karadeniz'in siyah sularında bir gece vakti, siyahlı bir balık adam, az önce tekneden düşen genç bir kızı suyun üstünde tutmaya çalışıyordu.
O an ellerinde tuttuğu şeyin aynı zamanda kaderi olduğunu nereden bilebilirdi?
Birden dikkat kesildi, o an tekneyi havaya uçuran şiddetli bir patlamanın etkisiyle daha da kabaran fırtına dalgalarından korunmaya çalıştı.
Onların aşk şarkısı da, Karadeniz'in suları gibi dalgalı ve hırçın mı olacaktı böyle?
Bu gizemli adamın kumral yüzü alevlerin ışığıyla kızıllaşırken genç kızı denizin dalgaları arasından kurtarıp ülkesinden uzaklara, çok uzak topraklara götürdü...