Başta Buhara ve Semerkant şehirleri olmak üzere Mâverâünnehir bölgesi, asırlarca İslâm ilim ve irfan geleneğinin en önemli menba ve madenlerinden biri olmuştur. Klasik kaynaklarımızda “İslâmın kubbesi” ve “dünya cennetlerinin en önde geleni” şeklinde tavsif edilen bu iki şehir, sayısız âlimi, ârifi, dehâyı, manevî önderi yetiştirmiş; bu kişiler İslâmiyete ve beşeriyete büyük hizmetlerde bulunmuştur.
İslam âleminin özellikle 18. asır ve sonrasında içine sürüklendiği kriz döneminden Mâverâünnehir de nasibini almış, bölge uzun yıllar süren siyasi çekişmelere, ekonomik ve toplumsal sorunlara, savaş ve sefalete sahne olmuştur. Fakat -her ne kadar eski ihtişamlı günlerindeki gibi olmasa da- İslam geleneğinin bir ocağı olmaya, nice ilim ve fikir adamını yetiştirmeye devam etmiştir.
İşte onlardan biri olan ve âlim, mütefekkir, şâir, edip, politikacı, aksiyon adamı, ıslahatçı gibi birçok sıfatı hâiz Abdurraûf Fıtrat da, hayatını Buhara’nın ve Türkistan’ın tekrar eski ihtişamlı günlerine dönebilmesi için kurduğu idealleri uğruna adamıştır. Bu uğurda yüzlerce eser vermiş, siyasete atılmış, gazeteler çıkarmış, seyahatlerde bulunmuş ve mücadelesini daima sürdürmüştür.
Fıtrat-ı Buhârî’nin genç yaşında Farsça kaleme aldığı ve daha sonra pek çok dile tercüme edilen eseri Münâzara, onun ıslahatçı düşünce yapısını anlayabilmek için en önemli metinlerden biri olduğu gibi, 20. asrın ilk yarısında Buhara’nın içinde bulunduğu hazin durumu en güzel bir şekilde tasvir eden eserlerdendir.
Tâhirü’l-Mevlevî, 1909’da Münâzara’nın Farsça aslını görmüş, eseri okuduğunda Buhara’nın tasvir edilen durumundan oldukça etkilenmiştir. Bunun üzerine eseri halkın ibret nazarlarına sunmak amacıyla tercüme etmeye başlamış ve “Buhâra’da İlim ve Ulemâ” başlığıyla İ’tisâm dergisinde tefrika etmiştir. Tâhirü’l-Mevlevî’nin Münâzara tercümesi, Farsça aslından yapılmış olması ve okurlara sunduğu dil zevki bakımından oldukça önemlidir.