Şiir ve anlatı ilişkileri, modern edebiyatın en sorunlu alanlarından biridir. Türkiye'de modernist şiirin anlatıya mesafeli olduğu, modernist bir şiirde anlatısallığın bulunamayacağı yönünde çok yaygın bir kanaat var. Bu kanaate göre modernist şiir, insan duygularını en az sözcükle dışa vuran şiirdir. Oysa Türk şiirinde gerçek anlamda modernist diye nitelenebilecek ilk hareket olan İkinci Yeni'ye mensup şairlerin hiç de en az sözcükle yalnızca duygularını aktardıkları söylenemez.
Aksine, hemen hepsinin uzun şiirler yazdığı, şiirlerinde çok fazla sözcük kullandıkları ve anlatısallıktan kaçınmadıkları ortadadır. Örneğin Turgut Uyar, çoğu birer anlatı olarak okunabilecek şiirler yazmıştır. Şiir ve anlatının iç içe geçtiği bu şiirler, onun az sözcükle yazmayı amaçlayan saf şiir anlayışına hiç de yakın durmadığını açıkça gösterir. Türkiye'deki modernist şiir algısı ile İkinci Yeni pratiği arasındaki bu çelişki, bizi başta modernizm ile anlatısallık arasındaki ilişki olmak üzere pek çok kavram ve sorunu yeniden sorgulamak zorunda bırakmıştır.
Şiir ve anlatı ilişkilerini Turgut Uyar örneği üzerinden inceleyen bu kitap, şiirdeki anlatısallık sorununu tartışmakta ve Uyar'ın başta Dünyanın En Güzel Arabistanı olmak üzere şiir kitaplarında imgesel gerçekçilik diye nitelenebilecek bir anlayışla hayatı nasıl anlatısallaştırdığını göstermektedir.