Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu, eğitim-öğretim kurumlarında dinî tedrîsâta yer vermesine ve din görevlisi yetiştirilmesine imkan tanımasına, hatta bu yönde emredici bir hüküm taşımasına rağmen, özellikle tek parti döneminde bu hususun ihmal edilmesi ve üstelik aleyhte bir uygulamanın yapılması, izahı güç bir konudur.
Tek parti dönemindeki bu tutum, Türk toplumunun sosyal, dinî ve ahlâkî yapısında tamiri güç yaralar açmıştır. Buna rağmen bu uygulama yıllarca sürdürülmüştür. İşbaşına gelen ve aynı partiye mensup hükümetler, gelişen problemleri dikkate almamış ve bunlara çözüm arama yoluna gitmemiştir. Toplumun tamamına yakını ve onun temsilcileri olan milletvekilleri istediği halde din ve ahlâk eğitim ve öğretimi okul programlarına bir türlü girememiştir. Din ve din eğitimi söz konusu olduğunda sürekli olarak “laiklik” prensibi bir engel olarak gösterilmiş ve toplumun dinsiz olamayacağı gerçeği göz ardı edilmiştir.
Şu bir gerçektir ki; 1950 seçimleri, Türk milletinin her şeyden fedakârlık yapabileceğini, ama dininden, maneviyatından, örf ve âdetlerinden asla fedakârlık yapamayacağını göstermiştir. Zira söz konusu seçimlerde tercihleri belirleyici faktör, halkın dinî ve ahlâkî duygu, istek ve ihtiyaçları olmuştur.