Sözlü bir hitap olan ve sözlü hitaplarda bulunması gereken tüm unsurları ihtiva eden Kur’ân’ı Kerîm, nazil
olduğu dönemde Hicaz halkı tarafından bilinen ve kullanılan kelime ve ifadelerden oluşmaktadır. Ne var ki, söz
konusu kelime ve ifadeler, Kur’ân’ı Kerim’de yeni bir dizim ve anlamla yer almaktadır.
Kur’ân-ı Kerim’de genel anlamda muhatap kitlenin inancı sorgulanmakta ve mabûdu eleştirilmektedir.
Tevhidi, hakkı, adaleti, ahlâkî ve insanî değerleri esas alan yeni bir varlık tasavvuru, insan ve toplum bilinci
muhataplara takdim edilmektedir. Herkesin kendini güvende hissettiği, inanç ve düşünce özgürlüğünün olduğu,
üretimin ve emeğin takdis edildiği ve en önemlisi herkesin kendini değerli hissettiği yeni bir değerler sistemi
insanlığa sunuldu. Düşünce ve değerlerde meydana gelen söz konusu değişimin tümü inşâî ve haberî dil formları
ve yeni bir kavram haritasıyla gerçekleşmiştir. Zira Kur’ân’ ın tüm dil formları ya bir şeyi inşâ/var etmeye
yöneliktir-ki bunlara inşâî denilmektedir- veya muhataba bilgi aktarımından-ki bunlara da haberi cümleler
denilmektedir-ibarettir.
Dolayısıyla Kur’ân’ı Kerim’in nazil olduğu dönemin dili, sosyal ve kültürel yapısı, muhatap kitlenin yaşadığı
coğrafya ile bedevî kültürü ve edebiyatının bilinmesi, Kur’an’ın doğru anlaşılmasında önem arz etmektedir. Zira
Kur’ân’ı Kerim, ilk muhataplarının yaşadıkları çevrenin, sosyokültürel yapısını ve inançlarının izlerini
taşımaktadır.