Dil ve Edebiyatımız 1. Dünya Savaşı'nın en karanlık günlerinde hayat bulur (1917). İçine doğduğu savaş şartları nedeniyle midir, yoksa Cemil Meriç'in dediği gibi yazarının geri kalmış bir ülkede yaşamanın belirlediği kaderle silinip gitmesinden midir bilinmez, hiçbir yankı uyandırmaz.
Oysa kitap dil, edebiyat, estetik, dil bilimi alanlarında tarihimizde ilk kez ve büyük bir vukufla sergilenen görmezden gelinemez, üzerinde mutlaka durulması, tartışılması gereken düşünceler, değerlendirmeler içeriyordu.
Yazarının ve düşüncelerinin önemine dikkat çeken Cemil Meriç, kitabın çok geniş, çok ciddi bir kültüre dayandığını belirttikten sonra ?Cezmi düşünen ve düşündüren bir adam. Onun edebiyat araştırmalarına getirdiği yenilikten ne yazık ki kimsenin haberi olmamış. Çölde vaaz vermiş Cezmi... diyordu.
Ne yazık ki aradan geçen yaklaşık yüz yıllık zaman, Meriç'in sözlerinin ima ettiği ?çölleşmiş ülke nitelemesini haklı çıkarıyor.
Cezmi Ertuğrul'un Dil ve Edebiyatımız eserini herkesin anlayabileceği bir dille yeniden okurla buluşturarak yüz yıllık bir ayıbı sona erdiriyoruz. Öte yandan bu yayımın, hepimizi bir kez daha şu soruyla yüzleştireceğini düşünüyoruz: Çölleşme hâlâ sürüyor mu?