Bu kitapta, Türkiye’de Cumhuriyet döneminde başlayan değişim ve dönüşüm, üç dönemde ele alınmaktadır. İlk dönemde (1923-1950) sekülerleşme, modernleşme projesi olarak yerli aydınların kılavuzluğunda yukarıdan aşağıya dayatılır. Demerath’ın tepeden inme (coercive secularization), Gilpin’in, din karşıtı sekülerizm (irreligious secularism) adını verdiği bu dönem, toplumun baskılanması yoluyla gelişir. İkinci dönemde (1950 sonrası) “modernleşme”yi sağlayan toplumsal dinamikler ilk döneme eklemlenir. Böylece modernliğin kendini aşma ve yenileme özgücünü çağrıştıran bir strateji uygulanır. Demerath’ın yaygın ya da küresel sekülerleşme adını verdiği (diffused secularization) üçüncü dönemde (1980 sonrası) sekülerleşme, devlet politikasının ötesinde Batılı tarz üretim ve tüketim entegrasyonuyla toplumsal tercihe dönüşür. Toplumun sekülerleşme karşısında gösterdiği direnç, Batı tarzı üretim ve tüketimle büyük ölçüde kırılır. Bu üç dönem, her zihniyetin ana parametreleri olan insan, zaman ve mekân unsurlarından hareketle aile, gençlik, yaşlılık, eğitim, cemaat ve tarikat, siyaset, diyanet, kent, tüketim olarak moda ve tatil, dindarlık alt başlıklarıyla incelenir. “Cumhuriyetle modernleştirme süreci olarak başlatılan toplumsal değişim, sekülerleşmeye tekabül eder mi?” “Batı dışı toplumların kendi değişim dinamikleri dışında Batı medeniyetinin modelliğinde başlatılan ve sürdürülen bu süreç, toplumun kendi tarihsel ve kültürel niteliklerinin özgünlüğünde ne tür farklılıklar gösterir?” sorularına cevap aranır. Ülkemizde dinî hayatla ilgili saha araştırmalarında elde edilen bulgulara başvurularak dönüşümün değişimin sosyolojik göstergeleri incelenir.