Ortak bir coğrafyayı, tarihi ve medeniyeti paylaştığımız Doğu toplumlarında hikâyenin zengin bir birikimi ve güçlü bir damarı var. Doğu insanı hikâyeyle inanır, onunla sever, onunla iç içe bir hayat sürer. Hikâyeler, âdeta onun zihnine nakşolunmuştur. Hikmetler, keşifler hikâye formuyla işaretlenmiştir. Dilden dile dolaşan halk hikâyeleri, halkın aşklarını, acılarını, özlemlerini, sevgilerini hikâyelere dökmüş, gelecek kuşaklara böyle aktarmıştır. Hikâyeler, vakanüvislerin göremeyeceği hakikatleri sözün gücüyle kayıt altına almış, insanlığın birikimini yeni bir gerçeklikle ölümsüzleştirmiştir. Gezgin hikâyeciler, âlimler, tasavvuf ehli büyükler hikâye üzerinden bir kültür taşıyıcısı işlevi görmüşlerdir.
İşte bu çalışmada, büyük bir medeniyetin ve coğrafi bölgenin en temel anlatım biçimlerinden olan hikâyenin doğasına değiniliyor; Doğu hikâyesinin yol açıcılarına, göz kamaştırıcı ışıklarına sadece bu toprakları değil dünya edebiyatını da yüzlerce yıldır aydınlatan eşsiz birikime bakılıyor. Anlatı geleneğimizin önemli durakları, yönelim ve açılımları, klasik örneklerinden yola çıkılarak tarihsel serüveni netleştirilmeye çalışılıyor. Hikâyeleriyle tanıdığımız Necip Tosun'dan hikâye geleneğimize bir vefa, özgün bir armağan.