Çamların naneli nefeslerini, tepenin Tepegöz duruşunu, insanların cavlaklığını, güvercinlerin telek telekliğini, şehrin asıltı sisini, çayhanelerin mahmur buğusunu bırakıp eşiğe yöneldim. Arkamda kocaman bir neşe yumağı bırakıyordum. Her zaman içinde olmak istediğim yumağı.Büyük kesme taşları, mermer çeşmeleri, kötü boyalıdemir çitleri, bambudan örme sandalyeleri, temperlicam kestirilmiş masaları, genzi yakan sabah havasını,zamanı şaşırmamı engelleyen cep telefonu zillerinisarıp sarmalamış, işveli bakışlar, inatçı göz dikmelerletitretilmiş, bugünü son damlasına kadar emen biryumak...
Arkamı döndüm. Bir kez daha o yumağı çözemeden,yumakla bir olamadan.Eşikten geçmeyi istiyordum,içeriye bakmayı. İçeride ne var?