Batıda dilbilim çalışmaları başta sosyoloji ve antropoloji olmak üzere sosyal bilimler için ufuk açıcı çalışmalar olurken, ülkemizde maalesef “cümlenin ögelerini bulma” düzeyinden ileri gitmemiştir. Varlık merkezli ve “eşli” bir dil olan Türkçenin dışlamayan, “ötekileştirmeyen”, kuşatıcı ve kapsayıcı yapısı toplumsal cinsiyet çalışmalarında dikkate alınmamaktadır. Hemen her üniversitede verilen toplumsal cinsiyet derslerinde feminist kuramlar okutulurken, yapılan araştırmalarda da bu kuramların şablonları uygulanmaktadır.
Eş ve Karşı bu şablonların toplumsal yapımıza uymadığı iddiasını taşımaktadır.
Türkçede toplumsal cinsiyet meselesini dilbilimsel antropoloji açısından inceleyen Eş ve Karşı’nın dört temel tezi bulunmaktadır
1) Türkçe, yapısı ve anlam evreni itibariyle sadece cinsiyet ayrımcılığına değil, ayrımcılığın her türlüsüne müsaade etmeyen bir dildir. 2) Eşitlik söylemi egemenlerin söylemidir ve eşitsizlik üretmektedir. 3) Türkçenin inşa ettiği zihniyetin varlığı ikili zıtlıklar üzerinden okuması mümkün değildir. 4- Batıdaki feminist hareketler bir terapi haraketlidir; erkek merkezli bir kutsal kitap olan Tevrat’ın belirlediği toplumsal cinsiyet rollerinin yarattığı travmanın haklı sonuçlarıdır. Batıdaki toplumsal cinsiyet kuramlarının temelinde bu travma yer almaktadır.
Elinizdeki çalışma dilbilim açısından olduğu kadar antropoloji ve toplumsal cinsiyet açısından da “özgün” ve “ilk” olma iddiasını taşımaktadır.