“Faal Akıl evreni idare eden Akl-ı Küll’dür. İnsân-ı Kâmil’in aklı o akılla bir birlik kuran ve uyumlu olan
bir akıldır… Bu âlem önceden akıldan yoksundu da sonradan mı onu doğurdu? Hayır. Akıl, âlemi
meydana getirdi. İşte Akl-ı Faal budur. Akl-ı Faal evrenin tüm bilimsel kanunlarını meydana getiren ve
onu olabilecek en iyi şekilde yöneten hikmet ve akıldır. O, Allah’ın hikmetidir. Bu yüzden faaldir, yani
münfail (edilgen) değildir.”
“Derrida, Fârâbî’yi okusaydı onun, kendisinden bin yıl kadar önce bu meselelere işaret ettiğini görmüş
olacaktı. Yani benim dış dünyadaki varlığım, Faal Akıl vasıtasıyladır. Faal Akıl’la olan irtibatımdan ve
onun her yerde olmasından mütevellit evrende algıladığım, işittiğim ve anladığım her şeyde hâzır ve
nâzır olurum. Ancak Faal Akla gereken ilgiyi göstermeyen bu Fransız filozof, dış dünyada gördüğü
cisimlerde hâzır olduğunu söylemekte, bunu ifade ederken ‘huzûr’ sözcüğünü (bulunuş metafiziği)
(metaphysics of presence) kullanmaktadır.”
“Allah âlemde midir, yoksa âlemin dışında ve ötesinde midir? ‘Hem âlemde hem de âlemin dışındadır’
dersek, çelişki olmuş olur. Aslında bu soruya rahatlıkla cevap vermek mümkündür: ‘Allah ne âlemde
ne de âlemin dışındadır.’ O, müteâlîdir (aşkındır). ‘Müteâlî’ ne demektir? Dikkatinizi çekerim, ‘müteâl’
olmak bir şeyin dışında olmak demek değildir.”