Faust öyküsü ilk doğduğu andan itibaren kukla oyunlarından başlayarak şiir ve manzum temsiller gibi yüksek edebiyat eserlerinin ilgi alanına girmiştir. Bu numuneler arasında anlatıyı bambaşka bir mecraya taşıyarak gerek edebî gerek felsefi açıdan çok katmanlı bir şahesere dönüştürense şüphesiz Goethe’dir. Büyük şairin Faustunu okurken, sadece geniş bir edebiyat ve mitoloji bilgisine değil, şekillendirdiği karakterin arka planında yer alan Aydınlanma Çağı’nın rasyonel insan tipinden “Fırtına ve Coşku” (Sturm und Drang) devrinin irrasyonel insan tipine geçerken yaşanılan çok özgün ve bireysel çatışmalara dair de fikir sahibi olmak gerekir. İşte Burhanettin Batıman, 1942 ve 1949 yıllarında iki cilt içinde neşredilen, edebiyat araştırmaları tarihimizde bir tek esere hasredilmiş bu ilk oylumlu girişimiyle Faust’u, eserin düzenini takip eden bölüm ve sahneler içinde mısralar üzerinde tek tek durarak, sembolleri bütün tarihçeleriyle birlikte vererek açıklamıştır. Böylece karşımızda büyük insanlık dramının hem çok özel hem de hepimizi ilgilendiren geniş bir sahnesi açılmıştır. Orta Çağ’a özgü bir polymath olan Faust, doğuş aşamasındaki modern bireyin sancılarını, haris ve hazcı yanlarından hız alan düşüşüyle nedamet ve feragat hisleriyle kanatlanan ruhunu tragedyanın ulu sesiyle anlatan bir eserin öznesi hâlinde, Goethe’nin bizzat deneyimlenmiş insan ömrünün ateşinde yazımına altmış yılını adamasıyla yeniden yaratılmıştır. Bunu teyit eden Herman Grimm’e göre de Faust, Goethe’nin şekil almış ruhudur. Goethe’yle birlikte ihtiyarlamış, onun gibi de genç kalmaya muktedirdir. Goethe’nin Faustu, aynı bilgi açlığı yüzünden Cennet’ten kovulan Âdem’den ve gerek özgün mitte gerek öykünün çeşitli uyarlamalarında cezadan kaçamayan diğer öncüllerinden farklı olarak bütün günahlarına rağmen kurtuluşa erişmiş modern bir Âdem uyarlamasıdır. Böylece bütünüyle bizim hikâyemizdir. Batıman’ın tefsiriyle daha rahat anlaşılacak olan ve eserin nüvesi diyebileceğimiz cevher, Goethe’nin tabiriyle “sonuna kadar, durmadan daha yükseğe, daha temize doğru sergilenen gayret”tir. Anıtsal Goethe biyografisiyle tanıdığımız Albert Bielschowsky’ye göre “Faust’un şaşmaz tesiri, onun genel insanlığa genişletilmiş olmasına dayanır. Çünkü biz bu tek eserde hepimizi ve bizim didindiklerimiz ve yaşadıklarımızı bu yöne veya o yöne doğru sembolik olarak tasvir ve temsil edilmiş buluyoruz. Bunun içindir ki o, et olarak bizim etimizden ve kemik olarak da bizim kemiğimizden yapılmış olup bizi her zaman yeni baştan ilgilendirmektedir. Bu ilgi asla eskimiyor, Hiçbir zaman eskiyemez de; zira biz ne kadar çok yaşarsak, bilgide ve işte, yenmede ve yenilmede, iyide ve kötüde ne kadar çok ileri gidersek insanlığın yüceldiklerine ne kadar çok yaklaşır, insan hayatının didinme ve arınmadan yoğrulmuş başarılı özüyle insan kalbinin derinliklerine ne kadar çok nüfuz edersek, Goethe’nin Faustu ile o kadar çok içten kaynaşırız. O, o nispette çok bizim kendi hayatımızın ve didinmemizin bir açıklaması olur, o derece fazla onu sevmek zorunu duyarız.”