Yüce Allah, insanı varlıklar âleminin efendisi olarak yaratmış ve ona özel bir değer
vermiştir. Onun dünya hayatındaki yolculuğu esnasında yalpalamasına razı olmamış
ve rahmeti gereği iki cihanda huzur ve saadet içinde yaşayabilmesi için sürekli yol
göstermiştir. Sünnetullah kabilinden devam edip gelen bu kılavuzluklar, Hz.
Muhammed (s.a.v) ve onun diliyle son defa evrensel boyutta Kur'an-ı Kerim ile
tekrarlamıştır.
Tarihî süreç içinde yapılagelen çağrılarda olduğu gibi bu son davete kulak verip
iman edenler olduğu gibi kabul etmeyip inkâr edenler de olmuştur. Kalbi ile
kafasını iman potasında meczedenler, kendilerine tayin edilen ilahî rotadan
sapmadan yollarına devam etmiş ve her geçen gün artan bir şevk ile hayatlarını
daha anlamlı bir hâle getirmenin peşine düşmüşlerdir. Bu sayede yeryüzünde
benzeri görülmeyen bir medeniyetin mimarı olmuşlardır. Bu esnada inkâr cephesi
de sahip oldukları çıkarların zayi olmaması için ağızlarıyla Allah'ın nurunu
söndürmek için kara propagandaya ara vermeden devam etmişlerdir. Bugün tek
değişen şey, söylemleri olmuştur. Eylemleri yine İslamofobi adı altında devam
etmektedir.
Tasdik ve ikrar cephesinde ise, kabukta takılıp kalma ve öze nüfuz etmede bir
zafiyet hâsıl olmuştur. Bu da Kur'an-ı Kerim'in anlaşılıp hayata yansıtılmasında ve
onun rehberliğinde yeniden fikrî ve fiilî planda ihya ve inşa olmada durağanlaşma
döneminin yaşanmakta olduğunu ifade etmektedir. Hâliyle bundan kurtulmanın
yolu da düşülen noktadan tekrar ayağa kalmaktan geçmektedir.