Bir yanda tabiatın beni baştan çıkaran cazibesi, günlerdir içimde kopan fırtınalar; diğer yanda bu albeni içinde aciz kalan kalemim, çölleşen ruhum... Oysa şehrin gürültüsü, kirli fabrika dumanları, sel gibi akan kalabalıklar çok uzaklardaydı. Etrafıma imrenceli duygularla bakıyordum. Her sabah altın suyuna boyadığı söğüt sürgünlerinin arasından hışırtılarla başını kaldıran güneş ve onu en taze vakitlerde yakalayıp o huzurla eve dönen ben…”
***
Necdet Ekici’nin kalemi, doğup büyüdüğü coğrafyanın kültür damarlarından ve binlerce yıllık geçmişi olan gelenek ırmağından beslenmektedir. Bu folklorik zenginliği kaleme aldığı edebi metinlere taşıması, Türk hikâyeciliği açısından bir başarı ve kazançtır.