Türkmen edebiyatına öykü, Rus edebiyatı vasıtasıyla Ekim Devrimi sonrasında girmiştir. İlk öykü denemeleri, 1922’de görülmeye başlar. Bu yıllarda Sovyet sistemine bağlı yazarlara verilen eğitimlerle edipler, ilk romanlarını yazmadan önce kısa ve uzun öyküler kaleme alırlar. Türkmen öykücülüğü, gelenekten miras aldığı destan ve halk hikâyesi kültürünü de kullanarak zaman içerisinde büyük bir ilerleme kaydeder. Türkmen edebiyatında öykü gibi diğer edebi türler de 1950’li yıllara kadar yeterince gelişme gösteremez. Hem yazar hem de eser sayısı oldukça azdır. Bunun üç sebebi vardır: İlki 1937 katliamlarıdır. İkincisi II. Dünya Savaşı ve üçüncüsü de 1948 büyük Aşgabat depremidir. Söz konusu üç büyük felaket, Türkmen aydınlanmasını ve edebiyatını tırpanlamıştır. Bu acı hadiseler sonunda birçok Türkmen aydını ve edebiyatçısı yaşamını yitirmiştir. Genç yaşta hayata veda eden ediplerden ötürü sanat ve edebiyat faaliyetleri doğrudan etkilenmiş ve yeni eserler ortaya çıkamamıştır. Temelde iki döneme ayrılan Türkmen öykücülüğü, Sovyetler birliği döneminde daha çok resmi ideolojinin gölgesinde neşirler yapar. 1991 yılında Türkmenistan’ın bağımsız olmasıyla Sosyalist ideoloji rafa kaldırılır. Bundan sonra Türkmen öykücülüğü bağımsızlık etkisinde yeni temalarla tanışır. Ancak önceki sistemdeki gibi yazar ve şair yetiştiren kurumlar olmadığından, yeni dönemde edipler kendi kabiliyetleriyle ortaya çıkarlar.