Tıpkı günümüzde olduğu gibi, Ortaçağda da Balkanlar ve Doğu Avrupa bir halklar ve diller mozaiği teşkil ediyordu. Batı istikametindeki yolculuklarını genellikle bu bölgede sona erdiren ve çoğunlukla Türk soyuna mensup göçebe bozkır halkları; toprak arayışındaki Slav göçmenler, fırsat peşindeki Alman tacir ve zanaatkârlar ile maceracı Latin yani
Batı Avrupalı şövalyeler burada bir araya gelip kaynaşarak adeta bir Vahşi Doğu yaratmışlardı. Ancak bütün bu renkliliğine rağmen, modern tarih yazıcılığı nazarında Balkanlar, Kutsal Topraklara giden Haçlı ordularının rotasındaki tuhaf tabiatlı bir konak yeri sıfatından daha fazla bir ilgiyi uzun yıllar boyu çekmedi. Hâlbuki bütün bu coğrafya, kadim Romanın mirasçısı Bizans İmparatorluğu ile adeta kendi içinde bir imparatorluk sayılması gereken büyük Macar Krallığının siyasi, askeri ve kültürel hâkimiyeti altında serpilip gelişmişti. Haçlı Seferleri 13. yüzyıl sonunda tam bir yenilgiye uğradığı ve Osmanlı Türkleri neredeyse bir İslam karşı saldırısı hüviyetine bürünen fetihlerine başladıkları vakit, bu iki devlet Hıristiyan âleminin en ön tabyalarına dönüştüler; ama yenilgiden kurtulamayarak iki yüz yıllık bir mücadele neticesi tarihten silindiler. İsmi artık ülkemizde de iyi bilinen İngiliz tarihçi David Nicolle ile illüstratör Angus McBrideın verimli ortaklığı, bu eserde Ortaçağ Balkanlarının karmaşık tarihine berrak bir giriş penceresi açarak Osmanlıların kuruluş yıllarındaki başlıca rakiplerini ete kemiğe büründürüyor ve popüler Türk tarihçiliğinde Haçlılar torbasına atılıp adeta ismi var cismi yok bir hayaletler ordusuna indirgenmiş savaşçıları tasvir ediyor.