Her anlamda bir belirsizlikler çağının içinde yaşamaktayız. Nitekim modernlikle başlayan ve insanın kendini inşası üzerine dayanan dünya zaten belirsizliklerin ortaya çıkacağını hesap etmekteydi. Hatta bu belirsizliklerin içinden yükselen riskleri de yeniden fırsata çevirmeyi düşlemişti. Fakat özellikle dünya savaşları ve toplama kampları dünyada cennet vaadlerinin tekrar sorgulanmasını birlikte getirmiştir. Bu bağlamda postmodernizm modernitenin evrensel akıl ve bilim önerileri üzerinde şüphe duyarak kendisini inşa etmiştir. Sadece “modern” kelimesinin değil, modernlik ekseninde efradını cami tüm kavramların başına gelen “post” öneki klasik modern zihniyeti ve nosyonu bir başka boyuta taşımıştır. İşte tam da bu noktada meselenin en dikkat çekici boyutu “hakikat (truth)” kavramının aldığı “post” öneki oldu. Böylece “post-truth” yani hakikat ötesi kavramıyla “hakikat” kavramı bulanıklaştırılmaya çalışılmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da gücün merkeze alındığı siyasetlerin dünya ölçeğinde tahakkümü uç vermeye başlamıştır. Göreliliğin mutlaklaştırıldığı bu dönemde, ancak yolun hangisi olduğuna karar veren güçlerin egemenliği belirginleşmektedir. Dolayısıyla kriz daha da derinleşmektedir. Zira “yanlış”ın, hakikat merkezde olduğu sürece düzeltilme ihtimali vardır; ancak hakikat merkeziliğini yitirdiğinde doğru ile yanlış arasındaki ayırt edici çizgi de bulanıklaşmaktadır. Elinizdeki kitap işte insanlığın bugün yaşadığı serencamı anlatmak üzere “Hakikat Sonrası Bunalımları” ismiyle vücut bulmuştur.