Yalısını birçok siyasetçi, edebiyatçı ve sanatçının ziyaret ettiği, tam bir İstanbul âşığı olan Ayaşlının dünyasına akseden ve yazarın kendine has zengin üslubuyla anlattığı 51 portre Haminnenin Suret Aynasında bir araya getirildi.
Abdülhak Hâmid
Genç adam için artık aşk mevsimi de gelmişti. Onun âşık olduğu kadınlar, eserlerinde canlandırdığı kadınlardı, Sakibe, Zeynep, Karolina, Sumru, Zatîcemal, Dilşad, Finten. Ve nihayet Makber mülhimesi Fatma Hanım.
Kraliçe Elizabeth
İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth, zevci Prens Philip, kızı Prenses Anne ile beraber memleketimizi ziyaret ettiler.
Prenses Anne memleketinde, çocukluk arkadaşları arasında, akranları arasında eğlenebilir. Fakat yabancı memleketlerde misafirdir ve mesafelidir. Binaenaleyh burada da kendisine kavalyelik etmek için ayrılan gençlerin de çekingen ve mesafeli olmaları lazım iken, bunlar arasından kim olduğunu bilmediğim bir genç, bir gazeteye beyanatta bulunmuş: Prenses Anne de ata binmesini seviyor, ben de severim. Prenses Anne klasik müzik seviyor, ben de seviyorum. Zevklerimiz birbirine çok uyuyor. Tamam, zaten kraliçe bir damat arıyordu Hemen çöp çatalım!
İstanbullu nezaketi, engin kültürü ve asaleti, daima yazarlığıyla beraber anılan 93 yıllık bir canlı tarih: Münevver Ayaşlı.
İntihar eden diplomat Sadullah Paşanın gelini ve asker bir babanın evladı olarak Münevver Ayaşlının kişisel tarihi, Osmanlı Devletinin çöküşü ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu süreçlerine birebir tanıklıklarla doludur.
Selanikte doğan aristokrat ruhlu yazarın hayat hikâyesinin en önemli dönemeçlerinde, irreel bir rüya ve hülya şehri olarak tanımladığı bir İstanbul vardır. Önceleri Çengelköydeki Sadullah Paşa Yalısı ve sonrasında Teşvikiyede oturur. Beşir Ayvazoğlunun aktardığına göre Ayaşlının Edebiyata ve plastik sanatlara ilgisi, alafranga Teşvikiye yıllarında haminneye kültür ve sanat çevrelerinden de önemli dostlar kazandırır. Boğaziçi tutkunu Ayaşlının son durağı ise Talat Beyin Beylerbeyindeki yalısıdır.
Eşini kaybedince yalnızlığını dindirmek amacıyla; bir ömre sığdırdığı, birçoğunu titizce arşivlediği birikimini gazete sütunlarından okuyucularla paylaşmaya başlar. Ayaşlının görüp geçirdikleriyle harmanladıklarından özellikle portre yazıları, tarih kitaplarının sayfalarında bulunamayacak detaylara yönelir.
Mülkün, kalemin ve sanatın sultanları arasında kimler yok ki:
İsmail Hâmi Danişmend, Orhan Seyfi Orhon, Sadrazam Ferid Paşanın oğlu Celâl Paşa, Falih Rıfkı Atay, Ali Fuad Başgil, ünlü musikişinas Sadettin Arel, Mehmed Âkif, Muhammed İkbal, Mevlevi büyüklerinden Asım Dede, Rıza Nur, Fuat Köprülü, son Osmanlı Levantenlerinden Said Naum Duhanî, Tarık Bin Ziyad, Şehzade Ömer Faruk Efendi, İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth, Napolyon Bonaparte, General Charles de Gaulle, Hollanda Kraliçesi Juliana, Rasputin, Peyami Safa, Francçoise Sagan, Claude Farrere, Eşref Edib, Refik Halid Karay, Refi Cevad Ulunay, Tevfik Fikret, Fikret Mualla, Ahmed Cevdet Paşa, Andre Maurois, Sultan Mehmed Reşad, Yahya Kemal, V. Muradın torunu Rukiye Sultan, Müfide Ferid Tek, Sultan Vahideddinin kızı Sabiha Sultan, Celal Esad Arseven, Basiretçi Ali Efendi, Şair-i Azam Abdülhak Hâmid, Sultan II. Selim, Sultan II. Abdülhamid, Fatih Sultan Mehmed, Ertuğrul Gazi, II. Abdülhamidin torunu Nemika Sultan, Indira Gandhi, Namık Kemal, Ali Ekrem, Rıza Tevfik, Picasso, İbn Rüşd, Hüseyin Cahid Yalçın, Maliye Nazırı Cavid Bey ve Bertrand Russell.
Belki gençler, Osmanlılığın tadını hiç tatmamış olanlar bunu zevkle okurlar; fakat Osmanlı hayatının hazzını, zevkini duyan kimseler için hakikaten bu yazılar pek tatsız, tuzsuz şeyler
Haminnenin Suret Aynası nükteyi, bir devrin ince zevkini arayanlar için, yeni bir dünyanın kapılarını aralıyor.
Rasputin
Çarlık ve Çar ailesi düşmanları, Rus milleti nazarında Rasputinin saraydaki nüfuzu konusunu azamî istismar ediyorlar. Zavallı kocasını seven, sırf ana şefkati ile Slav mistisizmine sarılan Kraliçenin; iri yarı, kaba saba mujiğe bu kadar sıkı fıkı bağlanışından dolayı neler neler söylemiyorlar?
Bunlardan çok müteessir olan Rus aristokratları, papazı ortadan yok etmeyi bu hâle çare olarak buluyor ve buna karar veriyorlar. Bu karanlık işin fedaisi de ortaya çıkıyor: Prens Yusupof.
Aristokratlar Rasputini bir tuzağa düşürmek istiyorlar. Nitekim Yusupof, Rasputini sarayına davet ediyor.
Ziyafette, ananevi Rus Ortodoks çöreği de var. Bütün çörekler zehirsiz, lâkin Rasputine verilen çörekte, bir devi kolayca yıkacak derecede dehşetli zehir var.
Bu zehirli çöreği afiyetle yiyen ve kılına bile halel gelmeyen Rasputin, veda edip saray merdivenlerini inerken, Prens Yusupof çılgına dönüyor ve mujiğin arkasından birkaç el silâh atıyor.
Rasputin yine yürümeye devam ediyor. Kim bilir kaç kurşun yedikten sonra yıkılıyor ve kendini yakında bulunan suya atıyor.