Hüzne Sarılmış Öyküler'de her haliyle insanı anlatan, insana dokunan hikâyeler yer vermeye çalıştım, zira insan bir muammaysa her hali de bir hikâyeydi elbet ve seçtiğim metinler de bunu yansıtmalıydı. Ezber bozmak istedim az bilinen, dokunulmamış hikâyeler hakkında yazarak yahut herkesin bildiği metinlerdeki dikkatlerden kaçmış ayrıntılar üzerinde durarak. Hikâyeleri kronolojik yahut alfabetik düzene göre sıralamadım; yazarları, mensup oldukları edebî mekteplere göre de tasnif etmedim. Seçimlerimde yalnız gönlümü esas aldım, gönlümden geçtiği gibi, içimden geldiği gibi, olabildiğince kendimce oldu seçimlerim.
Mademki insan bir demet hüzünden ibaretti. Mademki güzellikler dahi hüzünle sarılıp sarmalanmıştı, her yalnızlık neşeli dost sohbetlerine gebeydi, her gecede parlak bir dolunay saklıydı, yazmak lazımdı o halde... Bir ananın üç ciğerpâresini göç yollarında telef edişinin tarif edilemez acısını; düşmüş bir kadının horlanışını, ezilişini, önlenemez acı sona doğru adım adım yaklaşmasını; bir çocuğun gurbete gönderilirken içinde birikenleri ve yağmur bulutlarının küçücük bir rüzgârla boşalmasını; bir aşkı belki, belli belirsiz hissettirilen sebepsiz sonuçsuz bir aşkı; bir yazarın sancılarını, yazar olma serüvenini; bir köpeğin itilmişliğini, çaresizliğini; dünyamızda bizden başka canlıların da yaşadığını ve aslında onlardan öğrenecek daha çok şeyimiz olduğunu... Yeter ki herkes kendi hikâyesini bulsun ve okusun...