İnsanın bigane kalamadığı en temel tecrübelerden biri olarak iman, insanlık tarihi kadar eski bir geçmişe sahiptir. Yüzyıllar boyu, bütün dinler, muhatap aldıkları insanları, hep imana davet etmiş, insanoğlu hep imanla şekillenmiştir. Öyle ki iman, günlük hayatta insanların yaygın bir şekilde kullandığı, ne olduğunu sorgulama ihtiyacı dahi hissetmediği aşina bir kavram olmuştur. Herkesin tecrübeyle aşina olduğu bu eski kavram, kelimelerle tarif edilmeye, mahiyeti irdelenmeye teşebbüs edildiğinde, o tanıdık görünümünü kaybetmektedir ki çelişkili gibi duran bu nokta, aslında imanın karakterinden kaynaklanmaktadır. İman etmek, insanın vazgeçemediği bir hal olması sebebiyle, her insan tarafından yaşantıyla bilinmektedir. Ancak basit bir fiil değil, kompleks bir hal olması dolayısıyla mahiyetini belirleme noktasında, problemler ortaya çıkmakta, çok yönlü araştırmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Neticede insanın içinde bulunduğu en zengin ve en kompleks bir hal olarak iman üzerine yapılan tüm açıklamalar, onun sınırsız manasını anlama yolunda belki birer işaret taşı olabilmektedir. Her insan bir meçhul olduğu gibi, her iman da meçhul içinde bir meçhul olmakta, hala bir muamma olmaya devam etmektedir.