Müslüman birey ve toplum, öncelikle İslâmî eğitimle olgunlaşır, gelişir ve İslâm'ı
yaşayabilir hale gelir. İslâmî eğitim ve öğretimden mahrum olan fert ve toplum ise kendine
rehberlik edecek asıl kılavuzdan yoksun olduğu için dünya hayatı içerisinde pek çok zorlukla
yüz yüze kalır ve hatta kendini yaratan yegâne varlık olan Yüce Allah'ı ilah tanımak yerine
başka varlıkları ilah olarak kabul eder.
Yirminci asırda İslâm dünyasına hâkim olan İslam dışı sistemler, gayr-i İslâmî eğitim ve
öğretim vasıtasıyla Müslümanları kendi ideolojileri doğrultusunda yetiştirmişlerdir. Bu
sayede Müslümanları Allah'a kul olmaktan alıkoyarak kendilerine köle etmişlerdir. Söz
konusu bu sistem kendi ürettiği araçlarla, Müslümanların şahsiyetlerini değiştirmeyi -belli
noktalarda- başarabilmişlerdir. İslâm'dan uzak olan eğitim sistemleriyle yetişen
Müslümanların birçoğu İslâm'a yabancılaşmış, İslâm'la kendi dünyaları arasına sahte
duvarlar örmüşlerdir. Günümüzde İslâm dünyasında yaşayan bir buçuk milyar Müslümanın
yeniden İslâm'a dönmesi, İslâm'ı yaşaması ve İslâm dışı ideolojilerden kurtulması için
Kur'ân ve sünnet ölçülerinde yeniden İslâmî eğitim ve öğretime tabi tutulması kaçınılmaz bir
zarurettir. Kur'ân ve sünnetten beslenen bu eğitim neticesinde imanlı, olgun, güçlü, kuvvetli,
bilgili, ileri görüşlü, ferasetli, çalışkan, iyi ahlâklı ve faziletli fertler yetişecek; dolayısıyla
toplum bunalımlardan, buhranlardan, geri kalmışlıktan ve sömürüden kurtulacaktır.