Irak'ın ilk kralı I. Faysal (1883?-1933), İngilizlerle anlaşıp bundan tam yüz yıl önce, 1916 yılında Osmanlılara karşı ayaklanan Mekke Şerifi Hüseyin'in oğlu ve Arap aşiret kuvvetlerinin komutanıydı. İngilizlerin para ve silah desteğiyle I. Dünya Savaşı'nda Arabistan ve Suriye'de cephe gerisi faaliyetlerde bulunarak İtilaf kuvvetlerinin Osmanlı Ordusu'nu bozguna uğratmasına katkı sundu.
Savaştan sonra Osmanlı Devleti'nin Arap topraklarını Fransa ile paylaşan İngiltere, payına düşen Irak'ta kurduğu işgal idaresine isyan eden halkı yatıştırmak için bir manda sistemi kurup başına Arap asıllı bir kral getirmeyi düşündü. Manda ve himaye kabul edilemez. Ya istiklal ya ölüm diyerek Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla sonuçlanacak bağımsızlık mücadelesini başlatan iradenin tersine Faysal, İngiliz mandası altında kral olmaya istekliydi ve Arabistanlı Lawrence'ın desteğiyle rakip kral adaylarına tercih edilerek 1921 yılında tahta oturtuldu. Saltanatı boyunca, işgalciler tarafından başlarına getirilen bu yabancı Sünni kralı kabul etmeyen Şii çoğunlukla dayatmacı İngilizler arasında krallığını ayakta tutmaya çalıştı. Yine de, en azından kağıt üzerinde bağımsız bir devlet olarak, ülkesinin 1932 yılında Milletler Cemiyeti'ne kabul edilmesini sağlamıştır.
Yüz yıllık perspektiften bakıldığında Faysal'ın, bağımsızlık ve özgürlük talebinin dünyanın her yanını sardığı bir dönemde, bölgeye ilişkin emperyal vizyonun kurumsallaşmasına katkıda bulunarak Irak ve Suriye'nin bugünkü halini hazırlayan yerli isimler arasında yer aldığı söylenebilir. Ayrıca Filistin'i milli yurt yapma sürecinde Yahudiler, onun imzaladığı bir belgeyi kendilerine dayanak yapmışlardır.
Krallık rejiminin yıkıldığı 1958'de Irak'ı terk eden Şii bir aileye mensup olan yazar Ali A. Allawi, Londra'da eğitim gördü, Oxford Üniversitesi'nde ders verdi. 2003 yılında ABD önderliğindeki koalisyon güçleri tarafından işgal edilen Irak'ta kurulan geçici hükümette üç yıl bakanlık yaptıktan sonra tekrar üniversiteye döndü. Elinizdeki kapsamlı analizinde, ülkeyi modernleştirme gayreti, sömürgecilik gerçekleriyle kavmiyetçilik ve mezhepçilik duvarlarına çarparak parçalanan vesayet altındaki bir kralın hazin hikâyesini, son derece etkileyici bir şekilde anlatıyor. Sadece dünkü sorunları değil, Ortadoğu'nun bugünkü durumunu anlamak için de okunması gereken bir kitap.