Günümüz insanı varlığının dağılmasını ve ait olduğu dünyaya yabancılaşmasını artan bir acı ve endişeyle tecrübe ederken, diğer devirlerin bütünlüğü ve kemali daha fazla bir çekicilikle tarihin uzak noktalarından göz kırpıyor. Sûfîlere gurbet ve ayrı düşmüşlüklerini daha fazla lezzetle alt etme imkânını veren insanın ruhanî boyutunun yüceliği üzerinde durma hususu, bir kez daha zamanımız atmosferine adım atmıştır. Aktif ruhanî güçlerimizi, ancak kendimizi tanırsak tekrar bulabiliriz. Bununla beraber tasavvuf tarihinin gösterdiği gibi kendini tanıma ile kendini kandırma arasındaki sınır çok ince ve belirsizdir. İlahî aşkla sarhoş bir ârif ile günümüz neslinin gönül kaptırmış ârifi arasındaki temel fark şudur: İlki nefsini fenâ etme çabasındayken, ikincisi onu gösteriyor ve kuvvetlendiriyor. Ancak fedakârlık ve özveri yolunda merhaleleri kat etmiş; ama lezzet arama ve bencillik noktasına geri dönmüş büyük bir sûfî güruhu da görüyoruz.
Üstad Zerrinkub'un muhtasar araştırması, tasavvuf tarihinde coşkulu, neşe dolu, yaratıcı bir asırdan kurumsallaşmış, durgun ve semeresiz bir merhaleye geçişi gösteren önemli bir noktaya yapılan atıftır.