Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir'de İstanbul'u anlatmaya başlarken, ihtiyar bir kadının bu şehirden ayrıldıktan sonra bir Arabistan şehrinde hastalandığında İstanbul'un sularının adlarını sayıklayarak iyileştiğinden bahseder. İstanbul tıpkı bu kadında olduğu gibi kiminde suları ve çeşmeleri, boğazı, bahçeleri, laleleri, erguvanları; kiminde camileri, medreseleri, türbeleri, kütüphaneleri; surları, sarayları, yalıları, konakları, hanları, hamamları; kimisinde ise eğlenceleri; kahvesi, şerbetleri, tatlıları ve daha nice güzelliğiyle unutamadığı bir şehir olmuştur. İmparatorluklara başkentlik yapmış olan bu kadim şehir, kültürel hayatı itibariyle de kendine yakışır bir zenginliğe sahiptir. Özellikle Osmanlı dönemine ait mimarisi, yazma eserleri ve süslemeleri, padişahlarının neredeyse tamamına yakınının da içinde olduğu şiir dünyası bunların başında gelmektedir. Masallar da İstanbul'daki kültür hayatının önemli bir parçasını oluşturmuş, konaklar ve evlerde özellikle kış aylarında anlatılmış ve dinlenmiştir.
Elinizdeki çalışmayı İstanbul masallarını okuyup dinleme ve onlardan istifade etme ya da başka bir ifadeyle masalın sesine kulak verip bu sese iştirak etme çabası olarak görmek mümkündür. Bu bakımdan ilk olarak mezkûr tür hakkında gerekli bilgiler sunulmaya çalışılmış, devamında ise İstanbul'dan derlenen masallara yer verilmiştir. Bu eserde yer verilen masalların mümkün mertebe farklı kaynaklardan ve eski tarihli metinlerden olmasına gayret gösterilmiştir. Muradımız, mübarek ve kadim şehrimiz İstanbul'un bu güzel masallarını okuyanların, anlatanların ve dinleyenlerin hüzünlerini, kederlerini ve mutluluklarını paylaşması ve tıpkı masallarda olduğu gibi ebediyete kadar masal tadında büyülü ve sıcak bir hayat sürmeleridir.