Rükneddîn Ubeydullah es-Semerkandî'nin kaleme aldığı,
19 Asır Osmanlı
müelliflerinden Kesedarzâde İsmail Fethi'nin tercüme ettiği ve mütercimin ifadesiyle
"hakikatte mükemmel şekilde yazılmış olan" Kalb-i Melekût isimli eser ilk defa
okurlarımızla buluşuyor.
"İnsan kalbine “kalp” isminin verilmesi süratli değişkenliğinden nâşîdir. Efendimiz:
“Kalp, her an tehavvül edip değişen serçe kuşu gibidir.” buyurmuşlardır. “Kalp, boş
arazi üzerinde rüzgârın evirip çevirdiği bir tüy/yün parçası gibidir. Onun
değişikliklerinin hakikatini ancak kalplerine mürâkıb (gözcü) olanlar bilirler.” İnsan
kalbi nişangâh gibidir. İnsana gelen duygu ve düşünce okları daima onun üzerine
dökülür. Bu yüzden Efendimiz: “Ey kalpleri çeviren Allah’ım! Benim kalbimi senin
dinin üzere sabit kıl!” buyururlardı...
Kalp bir kale, şeytan da ona girmeye çalışan bir düşmandır. O düşmandan kurtuluş,
ancak kalenin kapılarını muhafaza etmeye bağlıdır. Kalbi koruyup himaye etmek her
bir mükellef üzerine farz-ı ayndır. Bu himaye ancak kapıları iyi bilmekle mümkün
olabilir. Bu kapıların ne kadar çok oldukları malum ise de büyükleri on üç kadardır;
hırs, haset, gazap, şehvet, dünya sevgisi, aşırı tokluk, tamahkârlık, acelecilik, mal
biriktirme, cimrilik, taassup, Allah’ın sıfatları hususunda âmiyâne bir tefekkür, son
olarak da Müslümanlara karşı sû-i zandır...
Malum olsun ki bilginin yeri kalptir. Kalp de ayna gibidir. Ne kadar pak ve temiz
olursa levh-i mahfuza nakşedilenler kendisinde o kadar yansır. Nitekim aynada
insanın kendisi hasıl olmaz. Hasıl olan ancak o insana mutabık (uygun) bir surettir.
İşte bunun gibi kalpte de ilimlerin kendisi değil örnekleri/suretleri hasıl olur... Bu
yüzden kalp, eşyanın hakikatlerinin kendisinde tecelli etmesine kabil bir aynadır..."
(Kitaptan)