Bir pencereden izlenen şimdiki zaman, öteki pencerenin önünden geçerken değişiyor, Kambur'da ilk gün son güne dönüşerek akıp gidiyor. Necati Tosuner'in bu kitabında anlattığı öyküler çekinerek, gizlenerek, kaçarak, umuda dair bir küçük çıkış yapamadan yaşamanın öyküleri... Yılgınlık içinde oyalanırken yine de umut bilinmedik bir yerden çıkıp geliyor, satırlara yerleşiyor. Ama umutla şımartılmayı isteyen kişi, kendini durmaksızın yanıltan umuttan da bunalıyor...
Ortalıkta yaygın ve yapışkan dolaşan umudu görüyorum. İspirto kokusu gibi mavi. Sarıyor. Korkuyorum. Söyle, beni yanıltmadığın oldu mu hiç? Diyorum, bulaşmayayım. Bırakmıyor. Ben ürktükçe inatlaşırmış gibi, sarıyor. Hani, beni aramışsın, işte, umut... Bakmışsın, taş duvarda bir tutam dal yeşillenmiş. Bir cami avlusunda, yüksekte ve oymalar arasında, umut da öyle yeşillenir. Hiç ummadığın bir yerde ve anda... Ama, ben bu işten usandım, umut yeşertmeyi bıraktım artık. Erken soluyor. Doyamadan. Ve kalıyorsun kendi başına, -hiç de hoş şey değil doğrusu. Bir baygınlık gibi basıyor umutsuzluk. Eziyor. Bende ezilecek ne kaldı? Eziyor.
Necati Tosuner, yaşamı sadece katlanarak sürdürmenin nasıl bir kamburluk olduğunu anlattığı öykülerden İki Günle TRT Öykü Başarı Ödülü'nü de kazandı...