Kur ân ın pratiği demek olan sünnet, gücünü, Nübüvvet in niteliğinden ve Kitab ın Nebi ye yüklediği sorumluluk ve verdiği yetkiden almaktadır. Bir başka deyişle sünnet, -zorlamak suretiyle Kur ân karşısına çıkarılan alternatif naslar manzumesi değil- Kitab la başbaşa kalındığında daha kolay ve doğru anlaşılması için müracaat edilen zarurî bir merci durumundadır. Sünnet, Nübüvvet e olan ihtiyacın pratik hayata yansıyan numuneler toplamıdır. Bir örnekle ifade edilmesi gerekirse; Hz. Ömer ve Muâz b. Cebel su olmadığı bir anda gusletmeleri gerektiğinde Kur an ın ilgili ayetlerini yorumlayarak her ikisinin de farklı ve yanlış yorumları onları Hz. Peygambere müracaata mecbur bırakmış ve bunun neticesinde de doğruyu tesbit etmiş olarak dönmüşlerdir1. Çok sayıda benzerini zikretmek mümkün olan bu hâdise, Kitab ın anlaşılması için nübüvvete duyulan ihtiyacı açıkça ortaya koyduğu gibi, sünnetin ihtilafların gerekçesi değil, aksine vahdetin kendisi olduğu gerçeğini de tescil etmektedir.