Kelimelerinde gün görmemiş mevsimleri vardır. Çöl güneşinin kum tanesindeki kaderi, çöl çiçeğinin renginden dökülür kelimelere. Kuzey rüzgârının çehresinde kuruyan dal parçası gibi kıvrılan, yeryüzünün diline güney meltemi sürülmüş kelimeler. Aklın anlamadığı fakat kalbin hüznünde demlenen ve yeryüzünde gariplik hissi yaşayan kelimeler. Yaşamak, kelimelerin aynaya bakan yüzü ile kendini ele vermez. Etrafı demirden bir kabuk bağlıdır kelimelerin, dilimize yapışmış tan yerinin çeperi dahi eritemez bu kabuğu. Yaşamak döngüsünün üzerinde demirden kabuk bağlamış kelimeler taşıyamaz ruhu ve insan büyütür sükûneti uçurumun kenarında. Ancak kelimelerin arka yüzünü sükûnetle sezenlerdir uçurumun kenarında iz bırakanlar. Ve insan şiir, öykü, romanın zaman üstü boyutuyla bir nakkaş gibi işler kelimelerin arka yüzünü. Ve hayat göçmen kuşun gariplik hissinden süzülür, insanın yeryüzü yolculuğu da kelimelerin arka yüzüdür. Bu nedenle kelimeler yalnızlaşırken arka yüzüne eğilir.