Ahmed Cevdet Paşa'nın iki risalesinden meydana gelen bu eserdeki risaleden ilki Paşa'nın Arapça olarak kaleme aldığı Hülâsatü’l-beyân fi te’lîfi’l-Kur’ân adını taşıyan muhtasar Kur'an tarihidir. 1303/1885 yılında yayımlanmış bu muhtasar risalede Kur’an-ı Kerim’in nüzûlü ve yazıya geçiriliş süreci, vahiy kâtipleri, sahâbe arasındaki kurrâ ve mertebeleri, Kur’an’ın cem’edilmesi, kıraat ihtilafları ve kaynakları, Hz. Osman tarafından Kur’an’ın ikinci kez cem’edilmesi ve neticesinde yazılan mushafın çoğaltmasındaki hadiseler, Abdullah b. Mes’ûd’un muhalefeti, Hz. Hafsa’nın mushafının akıbeti, âyet ve sûrelerin tertibi gibi meseleleri ele almaktadır.
Ahmed Cevdet Paşa, “İşte bunlar benden bu eseri telif etmemi rica edenlerin rızası için bir araya getirdiklerimin sonu” ifadeleriyle bitirdiği risalesini, 1303/1885 yılında Kısâs-ı Enbiyâ isimli eserinin altıncı cüz’ünü yazdığı sıralarda Temyiz Mahkemesi birinci başkanı Rıza Bey’in ricası üzerine kaleme almıştır.
İkinci risale Lâhika-i Şerîfe yani Kur'an-ı Kerim Lügatçesi. Cevdet Paşa, Türkçeye tercümesi mümkün olmayan ve Kur’an-ı Kerim’de çok defa geçen lafızları açıklamak ve bu alanda mevcut ihtiyacı gidermek için Lâhika-i Şerîfe isminde bir lügat kaleme almıştır. Lâhika-i Şerîfe’de bazen lafızların lügavî manası açıklanmış, bazen de ıstılahî manasına yer verilmiştir. İzaha kavuşturulan kelimeler yer yer âyetlerle desteklenmiş, yer yer de ulemânın konu hakkında serdettiği görüşlere yer verilmiştir.
Lâhika-i Şerîfe’de dikkat çekici hususlardan birisi; Cevdet Paşa’nın ıstılahlara dair yaptığı özgün izahlarıdır. Cevdet Paşa, Kur’an-ı Kerim’in i’cazını da dikkate alarak lafızlardaki mükemmelliğe atıf yapıp, Kur’an-ı Azimüşşan’ın Allah lafzı olduğunu ve beşer tarafından misli getirilemeyeceğini ifade etmekte, bu itibarla kelimelerin özgünlüğüne ayrıca vurgu yapmaktadır. Onun bu izahlarından kendisinin itikadî ve kelamî mevzulara dair vukufiyeti açıkça anlaşılmaktadır.