emîn" hâdi/kılavuzdur. Yolu yürüyene
de "mü'min" denir.
"Bir toplum kendinde olan
durumu değiştirmedikçe, hiç şüphe
yok ki, Allah da o toplumda olan hali
değiştirmez..." (Ra'd, 13/11) ilahî
beyanda fertlerin değişiminin yine
fertlerin özgür iradesine bırakıldığı
ifade edilmektedir.
Vahiy
başarısızlığının arka planında şu vardır;
Vahyin inananlarından yürümesini
istediği yolu yürümeyip gizli bir
"kurtarıcı el" yardımı ile yürütülmeyi
beklemeleridir.
İlahî vahiy bizatihi inananlarını
ahlaklı yapmaz, ahlaklı olmanın yolunu
yöntemini
gösterir.
Vahyin
gösterdiği yolda (sırat-ı müstakim'de)
yürümeye "hidâyet" denir. Hidayet
yola koyulan kimsenin tatlılıkla elinden
tutma, nasıl ve nerede yürüneceğine
kılavuzluk yapmadır. Yoksa baskı ve
dayatma değildir.
Çöldeki yolları iyi bilen ve
insanlara yol gösteren, insanları
varacakları yerlere selametle götüren
kimseye "hâdi" denir. Arabistan çölü,
son derece tehlikeli bir yerdir. Bundan
dolayı en tecrübeli kılavuzlar bile çölde
yürürken bir noktada şaşırıp sapabilir.
Şaşırmadan
kılavuzluk
görevini
yapmak, kılavuz için gurur ve övünç
vesilesi idi.
Kur'an kavramları içinde hâdi
kavramı
son
derece
önemlidir:
Kur'ân'dahâdi ise bizzat Allah'tır:
(Bakara, 2/120) Öyle bir kılavuz ki
asla sapmaz, yolu kaybet(tir)mez.
Bundan dolayı da o, tam güvenilir "el- lütfu ve ihsanı kimsenin ipoteğinde
değildir..." (İsra, 17/20) âyetinde de
işaret edildiği gibi yol; ırkı, dili, dini,
cinsiyeti, inancı, ne olursa olsun
yürüyenindir. Yeter ki içtenlikle/ihlasla
yürünsün.