Babam kurşunkalemi, açılacak ucu bileği gösterecek şekilde sol el ayasının içine yatırdıktan sonra ikinci ve üçüncü parmaklarıyla sıkıca kavralar, namlu çeliği bir ustura kadar keskin ve göz alıcı İsviçre çakısıyla yontmaya başlardı. Bıçağın her hareketi bir marangoz rendesi intizamıyla bileğine muntazam kalem yongaları düşürür, bıçağın açısını hiç değiştirmeden kalemi aynı eksende çevire çevire mükemmel iş çıkarırdı; Ama biz asla bu tarzda kalem açmayı denememeliydik. Maazallah bileğimiz kesilir ya da bıçak avuç ayasına batabilirdi. Kurşunkalem, hiç çaktırmadan, masaüstlerinden, kalem kutularından, evrak çantalarından ve çekmecelerden çekiliveriyor. Sözünü bile etmeye değmeyecek tükenmez rezillikleri bir yana, plastikten mâmul uç takılabilen kurşunkalem taklidleri piyasayı istila etti. Günün birinde bir dost, muhtemelen sıkıcı ve uzun konuşmalar dinleme eziyetine katlanmak üzere olduğumuz bir toplantıdan önce hiç açılmamış bir kurşunkalem hediye etti: Türkiyede rastladığımız türlerin aksine boyasız, ağaç damalarının tabi güzelliği ile gönül çelici, 2B kıvamında pek şirin bir şey; bir Nature Caran dache. Yarıya kadar kullandımsa da bitirmeye kıyamadım; hala kalem kutusunda duruyor. Kurşunkalem Yazıları, kurşunkalemle müsvedde edilse bile kalantor görünüşüyle herkeste peşin saygılar uyandıran bir Pelikan asâletiyle temize çekilmiş yazılardan müteşekkil bir güz demeti