Ayasofya, Allah Rasûlü'nün صلى الله عليه وسلم fethini müjdelediği, kendisiyle birlikte askerini de övdüğü
Fatih Sultan Mehmed'in zafer anıtıdır. Ayasofya, yirmi bir yaşında İslâm'ı cihâna hâkim
kılacak iradeyi kuşanan devlet adamının fetih mührüdür. Ayasofya, İslâm'a adanmış
hayatlara verilen İlâhi armağandır; Feth-i Mübîndir. Ayasofya, Akşemseddin (r.a) ve
Molla Gürani (r.a) gibi Allah Rasûlü'nün صلى الله عليه وسلم Sünnet-i Seniyyesi'ne bağlı iki ulu hocanın,
irfânın Fatih'in şahsında devletleşme tezâhürüdür.
Ayasofya, gemileri karadan yürüten muhkem iradenin Hakk'ı Bâtıldan ayıran son
sözüdür. Ayasofya, siyâsette Yavuz'u, ilimde Ebussuud'u, donanmada Barbaros'u, şiirde
Bâki'yi, mimâride Sinan'ı yetiştiren mukaddesât merkezidir. Ayasofya, İslâm'ın küfre
karşı mutlak üstünlüğünü resmetmesi îtibariyle; Müslümanların Allah'ın صلى الله عليه وسلم yeryüzündeki
halifeleri olduklarının ve dünyaya yeniden adaleti getirecek yegâne ümmetin onlar
olacağının alâmetidir.
Ayasofya, çan seslerinin kapattığı mâvera yolunun tekbir sesleri ile açıldığı tevhid
kürsüsüdür. Ayasofya, Batı'nın büyük olarak ilan ettiği bütün devlet adamlarının, -genç
yaşta nâil olduğu muvaffâkiyet îtibariyle- kendisine yâver bile olamayacağı Fatih'in
açtığı, korunmasını da bir vasiyetle bütün ümmete havale ettiği mes'ûliyet merkezidir.
Ayasofya, Müslümanlar için basit bir mekân değil, ulvi bir mânâ; müze değil, cami; taş
değil, ruhtur. Bu yüzden Ayasofya'nın kapanması ya da müze olması Müslümanlıkla
yoğrulan bu milletin rûhuna küfür mührü vurmakla eşdeğer bir hâdisedir.
Ayasofya, denize sürdüğü atının üzerinden Süleyman Paşa'ya O küfür donanmasını ya
al ya da öl de gel diye emreden, zâlimin sulh teklifini Ya İstanbul beni ya da ben
İstanbul'u alırım. diyerek reddeden Fatih'in îmanına, cihad şuuruna, İslâm idrâkine ve şecaatine varis olduğumuzda öyle bir açılacak ki, beraberinde mukaddesâtımız üzerine
kapatılan bütün kapılar kırılacak.