Mevlânaya göre bütün güzel sanatlar, estetik, psikoloji, hayat, ibadet vs. hepsi aşk adlı sihirli sözcükte odaklanmaktadır. Ona göre aşk Tanrının bir sıfatıdır ve bütün varlıklarda tecelli eder. İnsan, Tanrıya vuslatı gerçekleştirince kâinata o gözle bakar, her türlü güzelliği görür ve kendi özündeki güzelliğe doğru yol alır. İnsan, mikro kozmik bir varlık olduğundan evrende tecelli eden bütün değerlerin hepsini kendinde toplar. Aşk sadece tasavvuf ehlinin yaşayacağı bir hal değil, her insanın tecrübe edebileceği bir gerçektir. İnsan, insan olma şuuruna ancak sevgi ve aşkla ulaşabilmektedir. Bu konuda Divân-ı Kebirinde o: aşkı olmayan kişinin insanlığını inkâr ederim demektedir. Mevlâna aşkı, beşerî ve ilahî olmak üzere iki grupta mülahaza eder. Ona göre aşk bir süreçtir. İnsan, ilahî aşka girmeden önce, beşerî aşkla iyice yoğrulmalıdır. Beşerî aşkı şehvet zannedenler aşkı asla anlamamışlardır. Ona göre aşki her türlü sıkıntıların, üzüntülerin, endişelerin, streslerin, korkuların, bunalımların ve dertlerin devasıdır. Yani: bütün hastalıklarımızın hekimidir (Mesnevî, I, 24).