Gürül gürül bir ses, her daim gülen bir çehre ve iki kutsal el: Prof. Dr. Tarık Minkari. Ameliyatlarıyla çok can kurtarmış, cerrahi tekniğine katkılar yapmış bir bilim adamı. Hayatını neşeyle yoğurmasını bilmiş, dünyasını gülerek ve güldürerek anlamlandırmış sohbet erbabı. Son muhasebesinde kendini üzüntüden ve intikamdan muaf tutan, seven bir yürek...
Yaşamını, can kurtarmaya adamış bir cerrah olan Tarik Minkari, kendine ölme hakkı, cesedine yakılma hakkı istiyor:
Bitkisel hayata girmiş isem bu tarz yaşamak benim için değer taşımadığı için, ölümüme izin verilmesini istiyorum. Burnumdan beslenmeyi, damarlardan sulandırmayı, yapay alet yardımıyla solumayı reddediyorum. Şuurumun önemli bir kısmını kaybedersem, iletişim kabiliyetimin tamamını ya da tamamına yakının kaybedersem insana yakışır şekilde beşeri ilişkiler kuramıyorsam, sevildiğimi anlamıyor ya da sevdiğimi anlatamıyorsam, bu şekilde yaşamak istemiyorum. Her türlü destek tedavinin kesilmesini istiyorum. Tedavimin zararı, yararından çok olursa, şahsi onurum ve mahremiyetim yok olursa, soluk alıp vermem sürse de, kalp atışlarım devam etse de, çevremdekilerle anlamlı ilişki kuramıyorsam, destek tedavinin kesilmesini istiyorum. Şuurum yerinde olsa bile, ağrı ve acı bütün bedenimi sarmış ise, ölümümün kolaylaştırılmasını istiyorum.
...
Yakılmak istiyorum! Küllerimin yarısının aile kabristanında annemle babamın üstüne, öbür yarısının da Bodrum Yarımadası ile Datça Yarımadası arasında açık denize, mavi sulara atılmasını istiyorum.