Aslen Şîrazlı olduğu anlaşılan Alâî b. Muhibbî, Acem diyarından Osmanlı coğrafyasına gelmiştir. Farsça, Arapça ve Türkçeye şiir inşâd edebilecek düzeyde vâkıf olan müellif, farklı sahalara dair birçok eser telif etmiştir. Gülşen-i Şuʿarâ adlı tezkiresinde Ahdî’nin aktardığına göre Alâî İranlıdır ve babası Mîr Muhyî-i Şîrâzî’dir. Müellif Konya’da Mevlânâ Dergâhı’nda kalmış, Mevlevîlik yolunu tutmuş ve burada “mesnevîhân” unvanını almıştır. Ahdî’nin yanı sıra Kâtip Çelebi’nin de Keşfü’ẓ- ẓu nûn adlı eserinde ondan “ünlü ve şöhretli” diyerek bahsetmesi müellifin devrinde tanınmış biri olduğunu gösterir. Kaynaklarda yer alan ifadeler Alâî’nin devrinde mesnevîhânlık, şairlik, müelliflik, vâizlik ve müfessirlik gibi farklı mesleklerle tanındığını ve saygı gördüğünü göstermektedir. Osmanlı Devleti’nin siyasi, iktisadi ve edebi açıdan en parlak dönemi olan 16 yüzyılda Divan şiirinin yetiştirdiği usta şairlerden Alâî; Gazzâlî’nin Farsça yazdığı Naṣî ḥa tü’l-mülûk adlı siyâsetnâmesini Netîcetü’ṣ-ṣülûk fî tercemeti Naṣî ḥa ti’l-mülûk adıyla Türkçeye tercüme etmiş ve geniş bir şerh kaleme almıştır. Böylece müellif, Osmanlı Devleti’nin 16 yüzyılda genişleyen sınırlarıyla çeşitlenen toplumsal yapısı ve bu değişimlerin bir neticesi olarak siyâsetnâme türüne artan ilgiye hitaben bir ahlâk ve siyâset kitabı ortaya koymuştur. Pek çok kez istinsah edilmiş olan eserin bir nüshası Kanûnî Sultan Süleyman’ın emriyle hazırlanarak kendisine arz edilmiş, bir nüshası da Şehzâde Selim’e ithaf edilmiştir. Elinizdeki kitapta Alâî b. Muhibbî’nin hayatı ve eserleri hakkında bilgi verilmiş, Netîcetü’ṣ-ṣülûk fî tercemeti Naṣî ḥa ti’l-mülûk adlı eserin Alâî b. Muhibbî’ye aidiyeti nüshalar ışığında değerlendirilmiş; ardından eserin beş nüshadan hareketle oluşturulmuş tenkitli transkripsiyonlu metnine yer verilmiştir.