Hocası Cüveynî'nin "derin bir denizdir” dediği İmam Gazzâlî'nin (1158-1111) İhyâu Ulûmmi’d dîn’den sonra kaleme aldığı ve İhyâ'ya başlamadan önce okuyup içindekilerle amel etmeyi tavsiye etttiği eseri "Bidâyetü’l-Hidâye" ilk Türkçe tercümesiyle okurlarımızla buluşuyor. Eseri dilimize “Esbâbu’l-‘inâye fî Tercemeti Bidâyeti’n-Nihâye” adıyla kazandıran Eyüp Sabri Paşa (1832/33-1890) daha çok "Mir’âtü’l-Haremeyn" isimli büyük eseriyle bilinmektedir. Osmanlı bahriye paşası, eğitimci, tarihçi Eyüp Sabri Paşa'nın tercümesi 1888 tarihini taşımaktadır.
İmam Gazzâlî, ilmin asıl maksadının sâhibini hidâyete erdirmek olduğunu ifade ettiği eserinde “Ben bu risâlede hidâyetin bidâyetini haber vereceğim.” der ve elde edilmesi takvâ ve ihlas ile mümkün olan hidayet yolunu gösterir. Yani Allah’a itaat ederek azabından sakınmak, ceza almayı haklı kılan davranışlardan nefsi korumak; ibadet ve iyilikleri riyadan ve çıkar kaygılarından arındırıp sadece Allah için yapmak. Eserine “Ey ilim tahsiline heveskâr olan tâlib!” diyerek başlayan Gazzâlî'ye kulak verecek olursak:
"Ey tâlib! Ekmediğin şeyi biçmeye yeltenme. Vücûdundaki âzâların ortaya koyduğu davranışlar, kalbin sıfât ve eserlerinden zâhir olur. Cevâhirini muhafaza etmek ister isen kalbini temizleyip arındırmalısın ki kalbin temizliği bâtınının takvasıdır. Kalb bir et parçasıdır. Eğer bu et parçası sâlih olur ise cesedin kâmilen sâlih olur, öyle ise kalbinin ıslâhıyla meşgûl ol ki cevârihin sâlih olsun... Ey Tâlib! Kişi kişiye kıyâs olunur. Yani bir insanın hâli arkadaşının hâliyle anlaşılır. Bir şey başka bir şeye kıyâs ve teşbih edilir. Bir kalb başka bir kalb ile karşı karşıya geldiği zaman o kalb için işaret ve kılavuz vardır... Ey Tâlib! Halk üç türlüdür. Bir türlüsü “kendisine muhtaç olduğun gıda” gibidir. Bir türlüsü “bazen lâzım olan devâ” gibidir. Bir türlüsü de “hiç bir vakit arzu olunmayan hastalık” gibidir..."