Tarih araştırmacısı İmadüddin Halil, İslam tarihinin en parlak yıldızlarından olan, ilk dört halifeyi örnek alan davranışlarıyla Hulefâ-yi Râşidîn'in beşincisi sayılan Ömer b. Abdülazîz'in hayatını ve yönetim anlayışını çağımıza taşıyan bir eserle raflarda yerini alıyor. Zulmün üzerine güneş gibi doğan ve geçici de olsa zulüm karanlığını dağıtıp bataklığını kurutan Ömer b. Abdülazîz'in destansı hayatını ruhlarımıza şifa niyetine üflüyor. Ve bu büyük halifenin şahsında cisimleşen hak ve adalet kavramlarını bizlere yeniden hatırlatıyor.
Büyük dedesi Ömer b. Hattab'ın izinden giden, adaleti devletin her kademesinde kaim kılan, kendi hayatında geçirdiği büyük dönüşümle her an zühd ve takva üzere yaşayan, her döneme ışık olacak bir devlet adamı profiliyle temayüz eden Ömer b. Abdülazîz'in yönetim anlayışı ve uygulamaları bugüne çok şey söylüyor.
İmadüddin Halil, bu zirve karakteri tebliğ, harp ve siyaset etme yöntemleriyle, ekonomi ve maliye uygulamalarıyla, yönetim, planlama ve eğitim politikalarıyla bir bütün olarak ortaya koyuyor.
Ömer b. Abdülazîzkitabı, büyük bir devlet adamının ayaklarıyla yere basa basa bu dünyadan geçtiğini ama kalplerden silinmediğini unutkan zihinlerimize hatırlatıyor. Hem akla hem de kalbe hitap eden diliyle adeta bir ders kitabı olacak şekilde hazırlanan eser, nicelikte kaybolmuş insanoğlunun yeni bir kurtuluş yolu bulması için bir rehber niteliğinde...
Kitaptan Alıntılar
* O, sadece gücü her şeye yeten bir dünya lideri değildi. O, aynı zamanda; insanlığı kendisine hayran bırakan bir güçle sapmaların boynunu bükerek toplumu doğru yola ileten, Allah'ın gözetimi ve korumasında, maharetli ve güvenilir elleriyle tarihin akışını değiştirerek ona yeni bir yön veren, milletlere, toplumlara ve insanlara verilmiş yetileri Allah'ın rızası doğrultusunda kullanmalarını sağlayan ender bir halifeydi.
*
Ömer bin Abdülaziz, insanların ancak esenlik ve güzelliklerin üzerine yağdığı Peygamber Efendimiz ve yetkin halifelerinin devrinde tanışabildiği hak ve adalet erdemlerini tekrar topluluklarla buluşturan yüce bir şahsiyettir.
* Ömer bin Abdülaziz'in dönemi yargı alanında tarihimizde eşsiz bir yere sahip olan dedesi Hz. Ömer'in zamanını hatırlatmaktadır. Dede ve torun aynı kaynaktan beslenmiyorlar mı?! Kur'ân-ı Kerîm ve Nebevî Sünnet kandilinden aldıkları ışıkla adeta karanlık gecelerimizi aydınlatmıyorlar mı?! İnsanlık bu kandilin parıltılarıyla nurlandığı sürece hak ve adaletin ortadan kalkması söz konusu olabilir mi?!
* Ömer'in hak ve adaleti her alanda kökleştirmek için gösterdiği sınır tanımaz çalışmaları; insanları hayretler içerisinde bırakıyor, hukuktaki şekilciliğin ve kabukta kalmanın ötesine geçiyor, mahkemelerin gerçek özünün ortaya çıkmasını, hukukun hakiki anlamını kazanmasını sağlıyordu. Çünkü hak, zulmü şirin gösterecek şekilcilik ve göz boyama merasimleri karşısında eriyip giderek yok olmamalıydı.
* "Ey Amr! Eğer beni hak ve adaletten meyletmiş, batıl yollara sapmış bir halde görürsen yakama yapış, iyice sars, sonra da bana: ‘Sen ne yaptığını zannediyorsun!' de."
* O, Dımaşk Mescidi'ne giriyor ve en yüksek ses tonuyla şöyle haykırıyordu: "Ey insanlar beni dikkatle dinleyin! Allah'a isyan ettiğimiz konularda bize itaat etmek zorunda değilsiniz!"
* "Yeryüzünde yaşayan tüm insanların üzerinden zorla çalıştırılma haksızlığını kaldırıyoruz. Çünkü bu tür işlerde mutlaka zulüm vardır."
* Ömer bin Abdülaziz'in ömrü boyunca ettiği dua: "Allah'ım, hakkımda takdir ettiklerinin başıma gelmesinden gönlümü hoşnut eyle. Kaderimi hakkımda öylesine mübarek kıl ki; erken geldiğini düşündüğüm nimetler konusunda ertelenmesini istemek, sonradan vereceğin nimetler konusunda da acele etmek gafletinde bulunmayayım. Senin, hakkımda her zaman en güzeli ihsan ettiğin şuuruyla yaşayayım."
* Ömer bin Abdülazîz'in de dediği gibi: "Sizler aslında ebediyet makamı olan ahiret için yaratıldınız. Ne var ki şimdilik dünya hayatında bir evreden diğerine geçiş yapıp durmaktasınız."
* "Dünya hayatı yok olmaya doğru kısalıp duran bir gölge gibidir. Durum bu olmasına rağmen insan, canını dişine takarak dünya için çalışmakta ve onu kendisinin göz aydınlığı olacağını zannetmektedir. Ancak yüce Allah onun için olan kaderini tecelli ettirdiğinde ve ölüm okunu boğazına sapladığında artık onun için her şey biter. Dünyanın da, peşine koşturduklarının da bir önemi kalmaz. Artık tüm zenginlikleri ve ortaya koyduğu eserleri başkalarının olacaktır. Aslında dünya fayda verdiğinden daha çok zararlıdır. O, kısa bir zaman için sevindirir ama uzun süre üzer."