Usta yazar Klaus Kordon'un sürükleyici öykülerini okurken, edebiyatçıların yaşamı sanat eseriyle anlatmalarının, çağlarının tanıklığını yapmalarının bizler için ne kadar muhteşem bir hediye olduğunu bir kez daha anlıyoruz.
20. yüzyıl, dünya tarihinin en tuhaf dönemlerinden biriydi. Bilim, Evren'in sırlarını birer birer gözler önüne sererken; teknoloji insan yaşamının çehresini değiştirdi. Aynı zamanda dünyanın gördüğü en korkunç savaşlar bu yüzyılda yaşandı.
I. ve II. Dünya Savaşları ve ardından Soğuk Savaş insanlığın utancı olan eylemlere ve çok büyük can kayıplarına yol açtı. İlginçtir ki bütün dünyayı sarsan iki savaş da Almanya'da başladı. Soğuk Savaş'ın fiziksel cephesi de Almanya ve hatta Berlin şehri oldu.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Berlin'de doğan Klaus Kordon ülkesinin yakın tarihine birinci elden tanık olmuştur. Bu eserde yazar, yüzyılın gidişatını belirleyen olayları, çocukların gözünden anlatmaktadır. Kitap, endüstri devriminin fakirleştirdiği sıradan bir çocuğun yaşam mücadelesiyle başlar. Savaşın adımları başka bir çocuğun macerası, savaş cehennemi ise bambaşka bir çocuğun öyküsüdür. Ardından başka başka çocukların yaşadıklarıyla Nazizm'in yükselişi, 6 milyon masum insanın kamplarda öldürülüşü, savaş sonrası tamamen yok olmuş Almanya, Soğuk Savaş'ın ülkeyi bölüşü, Berlin Duvarı ve Duvar'ın yıkılışını görürüz. Son öyküde ülke yüzyılın sonuna ulaşmış, ancak yüzyıl önceki işsizlik ve ekonomik sıkıntı dönemine geri dönmüştür. Daha da şaşırtıcı olan, ülkeyi taş üstünde taş kalmamacasına yerle bir eden, en büyük kayıplara yol açan Nazizm'in geri dönmesidir.
Yazar olağanüstü bakış açısıyla bizi yüzyıllık bir yolculuğa çıkarmış ve edebiyatın o muhteşem gücünü kullanarak bize yakın tarihi anlatmıştır.