Tek başına bir İngiliz bayan, Ella Christie, 1910 yılında Hazar’ın doğusunda ne olup bittiğini tam olarak görüp anlayabilmek için kalkar Moskova üzerinden Hîve’ye gider ve oradan da, Merv, Buhara, Semerkant, Taşkent ve Hokand’ın ana nirengi noktalarını oluşturduğu Türkistan bölgesi –ya da Maveraünnehir ve yakın çevresi diyelim– içerisinde seyahat eder. O sırada uygulamada olan İngiliz-Rus ittifakı bu seyahati mümkün kılan zemini sağlamıştır. Seyyahımız, 1873 yılında başlayıp 1895 yılında tamamlanmış Çarlık Rusyası işgaliyle Rus egemenliği altına girmiş olan bu medeniyet havzasının ve bu havzada yaşayan toplumların ne tür etkilere maruz kaldığı merakı içerisindedir. İki yıl kadar süren gözlemleriyle bunu tespit etmeye çalışır. Rus işgaline kadar varlıklarını sürdürmüş olan Hîve, Buhara ve Hokand hanlıkları artık Rus askerî güçlerinin kontrolü altındadır. Bilindiği gibi gelişmeler bununla kalmaz. 1917 Bolşevik (Ekim) Devrimi’yle Rus kontrolü altındaki bu Türkistan bölgesi yeni bir sarsıntıyı ve akabinde de ağır bir baskı ve tahribatı yaşar. Kitap 1924 yılında yayınlanmış olduğundan, seyyah yazarımız yeri düştükçe, Komünist ideolojiyi bayraklaştırmış olan Sovyet sisteminin bölgede gerçekleştirdiği ya da yol açtığı ana kırılmalara ve gelişmelere işaret etmekten de geri durmaz.
Timur – Yıldırım Bayezit karşılaşması (Ankara Savaşı -1402-) bizi Orta Asya’ya uzak düşürmüş gibidir. Kitap her ne kadar Yirminci Yüzyıl başlarında gerçekleştirilmiş olan seyahatlere ilişkin gözlem ve değerlendirmelere dayanıyorsa da belli bir tarihsel arkaplânı sunmayı ihmal etmiyor. Bu tarihsel arkaplânda parlayan yıldızların önde geleniyse kaçınılmaz bir şekilde Emîr Timur’dur. Ve Orta Asya aynı zamanda, Emîr Timur’un da sıcak ilgisine muhatap olmuş olan Hâcegân pîr ve erenlerinin zuhur etmiş olduğu bölgedir ve dolayısıyla Anadolu insanında kalbî bir yakınlık doğuran bir niteliğin de sahibidir. Bu kitabın Orta Asya ilgisinin canlanışına ve bölgeye olan yakınlık duygusunun güçlenişine katkı yapmasını umut ediyoruz