Bir ihanetin dakika dakika yayılışı ve bir çağrı ile direniş ateşinin yakılması…Dünya görüşleri siyahla beyaz kadar zıt, ama bir o kadar da birbirine sevdalı iki gencin 15 Temmuz’la çakışan yolları ve küllenen sevda ateşinin yeniden tutuşması…“Bazen yolda rütbeli bir subay gördüğümde boynuna atılarak doyasıya sarılmak, ardından avazeyle, “Kurtarın bizi komutanım.” diye bağırmak istiyorum.” diyerek içindeki öfkeyi sevdiği kıza yönelten Aras’la "Nasıl bir bakış açısı, ne olmuşsun böyle? Seni kimler şekillendiriyor, zihnini kimler dolduruyor? Kendini yıpratana kadar savaştığın yetmedi mi? Gölgesine nişan alan adamsın sen. Yüreğin fokurdayan su gibi kaynıyor. İçindeki ateşin derecesini öyle bir açmışsın ki, ölçüsüzce yanan, yandıkça maneviyata ilişkin değerleri, hayatiyet dallarını cayır cayır yakan o ateş, her saniye benliğinden bir parçayı zayi ediyor. Tükeniyorsun, seni tüketiyorlar çocuk.” diye haykıran Tuba Nur’un hikayesi…“Mermilerin, silahların dünyanın en kudretli nesnesi olduğu zannını içselleştirenlerin, bir ülkeye vereceği nizam kekremsi bir barut kokusundan öteye gidemez.” diyenlerin hikayesi…Önyargıların aralarına ördüğü duvarları aşıp kavuşamayan iki aşık gencin, “Nefretim, sevgimi her defasında bastırırdı. Nefret gibi bu dünyanın en büyük yüklerinden biriyle ruhuma ne kadar da yazık etmişim!“ özeleştirisi ile birbirine tutunma çabası…